İLKBAHARIN İLK IŞIKLARI

Cengiz televizyonun kumandasını sehpaya bıraktı. Gözü pencereden içeriye giren ışığa takılmıştı. Hafifçe yerinden kalkıp cama doğru yürümeye başladı. Oturduğu yerden cama üç adımda gidilebiliyordu ama sanki şehirler arası yolculuk gibi gelmişti bu mesafe ona. O üç adımda zamanda yolculuk yapar gibiydi. Çocukluğunun, gençliğinin geçtiği mahallesinin, sokaklarında yürüyordu adeta. Her adımda onlarca hatırasını hatırlıyordu, arkadaşlarıyla oyunlarını, köşe başında saatlerce bitmeyen sohbetlerini, ne güzel günlerdi diye geçirdi içinden. Ne çok severdi arkadaşları Cengiz’i, Cengiz de arkadaşlarını.
İki yıl oldu tayini bu şehre çıkalı. Tayini çıktığı günden bugüne kadar aynı evde oturdu. Ama tek bir kişiyle selamlaşmadan, iki kelime edip sohbet yapmadan ileriye doğru bir arkadaşlık dostluk bağı kurmadan geçen koca bir iki yıl. Derin bir iç çekti Cengiz ve kendi kendi iç sesiyle konuşmaya başladı. ‘’Tamam benim yaşam stilim, giyim tarzım onlardan farklı olabilir ama onlarda birazcık beni kabullenseydiler ne olur? Biraz onlar yakınlaşsa, ilgilense ne olurdu ki?’’ Kafasını kurcalayan düşüncelerle camdan dışarıyı seyretti.
Cengiz’in penceresi ormana bakıyordu. İlk baharın gelişiyle ormanda yepyeni bir hayat başlamıştı. Ağaçların dallarındaki yaprakların yeşermesi, çiçeklerin açması insanı içine çekiyordu. Cengiz bu hissiyatla kendisini tutamayarak dışarı attı. Güzel bir orman yürüyüşü iyi gelecektir diye düşündü. On beş dakika sonra kendisini o miss gibi kokan çiçeklerin yeşillerin içerisinde buldu. Orman havası hep iyi gelmiştir O’na. Ağaç kokuları temiz hava, baharın bitmek tükenmek bilmeyen hareketliliği, “hadi durma hayata yeniden başla” hissini veriyordu sanki. Bunun sebebi her tarafta muazzam bir çeşitliliğin, sürekli bir doğuşun, canlılığın, bunlara bağlı hareketliliğin olmasıdır herhalde diye düşündü kendi kendine.
Rüzgarla beraber yaprakların hareketlenmesi, böceklerin, kuşların, yaşayan her canlının kendi doğasına göre kıpırdanışı. Sanki doğa insana mesaj veriyor da insan bunu anlamak istemiyordu. Cengiz bir anda durdu etrafına dikkatlice bakmaya başladı. Bu gerçek olabilir mi? Doğa gerçekten bize mesaj veriyor olabilir mi? diye sordu kendine. Sonra daha dikkatli bakmaya başladı. Öyle konsantre olmuştu ki artık sadece bakmıyor, daha önce onlarca kez baktığı şeyleri görmeye ve anlamaya başlıyordu. Önce ağaçların dallarının rüzgarla beraber esnemesi dikkatini çekti. Sonra yeşil yapraklara daha dikkatli bakmaya başladı. Yeşil yaprağın üzerinde küçük bir hareket fark etti. Daha yakından baktığında yaprağın üzerindeki baron tırtılını gördü. Bir anda taşların üzerinde hızlıca hareket eden sincap dikkatini çekti. O ana kadar o sincabı görmemişti. Sincabın ayakları ve kuyruğu kahve rengi, sırtı ise koyu griydi. Taşların üzerinde veya bir ağacın gövdesinde fark edilmesi çok zordu. Doğada yaşayan her canlının bulunduğu ortama muhteşem bir şekilde uyumlandığını fark etti. Bazı canlılar avını yakalamak bazıları ise av olmamak için ortamın dokusuna bürünüyor, hayatta kalmak için ne yapılması gerekiyorsa ona göre biçimleniyorlardı bulundukları çevrede. Bu şekilde hayata tutunup mücadelelerini daha rahat veriyorlardı.
Cengiz doğayı bu gözle ilk kez seyrediyordu. Bir anda sanki dünyası aydınlandı. O zaman insan da yaşadığı yere uyumlanırsa daha rahat konforlu ve mutlu bir hayat sürebilirdi.
Binek aracımız ile dağ yolunda gidemeyiz. Traktörle şehirde gezintiye çıkmayız diye düşündü. En önemliside bir şeyin parçası isen, yada parçası olmak istiyorsan senin o bütüne uyumlanman gerekiyordu. O koca orman bir tırtıla yada sincaba uyumlanmıyordu. Onlar bulundukları yaşam ortamına uyumlanmışlardı. Öyleyse yaşadığımız yere uyum sağlamaz isek kaybeden biz olacağız ve yok olup gideceğiz demekten kendini alamadı Cengiz. Koca iki yıl çözemediği sorununu bir sincap ile tırtılın doğadaki uyumundan çözmenin keyfiyle evine döndü.
.jpeg)
.jpeg)

Sanki her şey mesaj veriyor da biz deneyim çıkartamıyoruz. çok haklısınız hocam. İnsan uyumlanmadığı yerde ne rahat olabiliyor ne de mutlu. Kavga ediyoruz hayatla :))
YanıtlaSilUyumlanmak iyi geli insana. Hayatta kalmak için doğru, lezzet almak için güzel bir tarz. Başarılı olmak için faydalı, mutlu olmak için hazlı bir süreç. Kısacası uyumlanmak iyi gelir insana
YanıtlaSilUyum olmadığında orada barınamıyoruz. Nerede uyumluysak orada da kalıcı oluyoruz. En iyi uyum sağlayan o ortamda en uzun süre kalabilir. Balıklar suya uyumlu karaya değil.
YanıtlaSilSincabın renginden bile alınacak ne mesaj varmış :)
YanıtlaSilTırtılın o yaprağa ihtiyacı var , sincapın da o ağaca ve onlara uyumlanmaları gerektiğini biliyorlar... İnsanın da insana ihtiyacı var Cengizinde bunu fark etmesi ne güzel
YanıtlaSilEn kaliteli öğrenme doğadan oluyor hayatta. Çok güzel bir bakış açısı emeğinize sağlık...
YanıtlaSilBu dünyada hayatta kalabilmek, dengeli yaşayabilmek çevrenle ne kadar uyum sağladığına bağlı. Acaba çevremize uyumlu muyuz?
YanıtlaSilİkili ilişkilerde de bu uyum, kalıcılık ve mutluluk için kritik. Tıpkı doğadaki canlılar gibi, uyumlu olduğumuz sürece ilişkilerimiz de güçlenir ve varlığını sürdürür. Önemli olan, dengeyi bulmak ve karşılıklı anlayışla ilerlemektir.
YanıtlaSilDoğadan öğreneceğimiz çok şey var, bakmasını bilene, bakıpta görmesini bilene... Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilUyumlanan ve samimi olan insan olmak ümidi ile...
YanıtlaSilDoğa insana ne kadar da çok şey öğretiyor...
YanıtlaSilBir zamanlar bir alim şöyle demişti:
YanıtlaSil1) rutinin içinde, şaşıracağın/hayran kalacağın detayı bul…
2) tuhaflıkta özel ilişkiyi çöz…
3) başka konulara deneyim transferi yap…