TİYATROCU TIRTIL

        

Orhan, bir tatil gününde evde dinlenirken can sıkıntısıyla telefonunu karıştırıyordu. Karşısına çıkan bir video dikkatini çekti. Video, kırlangıçkuyruğu tırtılını anlatıyordu. Ormandaki ağaçların yapraklarında yaşayan bu tırtıl, kuşlara yem olmamak için oldukça ilginç bir yöntem geliştiriyordu. Kuşların ilgisini çekmemek için kendini kuş pisliği gibi gösteren bir renge bürünüyordu. Böylece kuşlar onu görüp yön değiştiriyordu.

Ancak sorun burada bitmiyordu. Yaprakları iştahla yiyen bu sevimli tırtıl her geçen gün büyüyor, hatta boyutunu neredeyse iki katına çıkarıyordu. Fakat büyüdükçe başına yeni dertler açılıyordu. Kuşlar, onun artık gerçek bir kuş pisliği olamayacak kadar büyük olduğunu fark edince tehdit yeniden baş gösteriyordu.

İşte o noktada tırtıl akıl almaz bir yöntem daha uyguluyordu: Önce bir yaprağın içine ipek sürüyor, ipek kurudukça yaprak içe doğru kıvrılıyor, adeta bir kabine dönüşüyordu. Bu doğal soyunma kabininde kılığına yeniden çeki düzen veriyor, bu kez üzerinde iri göz desenleri olan, yeşil renkli, zehirli bir yılana benziyordu. Bir kuş yaklaştığında başını kaldırıyor, yılanın çatal diline benzer antenlerini ileri uzatıyordu. Taklit o kadar ustacaydı ki kuşlar gerçek bir yılanla karşı karşıya kaldıklarını sanıp hızla uzaklaşıyordu.

Bu minik tırtıl Orhan’ı fazlasıyla etkilemişti. Derin düşüncelere daldı. Hayatta kalmak için küçücük bir canlının bile nasıl bulunduğu ortama uyum sağladığını gördü. Demek ki yaşadığı çevreye uyum sağlayamayan, varlığını sürdüremiyordu.

Aklına yıllardır çalıştığı şirket geldi. Kimler gelip geçmişti… Bazıları yıllardır onunla çalışıyordu, bazılarıysa yoğun tempoya ayak uyduramayıp ayrılmıştı. Kimi patronun disiplininden hoşlanmamış, kimi de işleri kendi bildiği gibi yapmakta ısrar edip gelen uyarılara kulak asmamıştı. Teker teker gözünün önünden geçtiler. Hepsinin ortak bir yönü vardı: Ortama uyum sağlayamamışlardı.



Tırtılın içgüdüsel zekâsı bunu başarabiliyorsa, bizler neden başaramıyoruz? Aslında cevap çok da karmaşık değildi. Her canlı, yaşadığı çevreyle bir bütün oluşturuyordu. Parkta gördüğümüz bir ağaç sadece bir ağaç mıydı? Gövdesinde sarmaşıklar, yosunlar, mantarlar, dibinde filizler, yapraklarında böcekler, içinde kurtçuklar, üzerinde yiyecek taşıyan karıncalar… Ve daha göremediğimiz nice canlıyla birlikte dev bir ekosistemde bir ağaç. O ekosistemin içinde de muazzam bir kıvam… Yani sadece bir ağaçtan fazlasıydı.

İnsanlar da tıpkı böyleydi. Yaşadığımız evde, mahallede, iş yerinde, şehirde ya da ülkede hep bir ekosistemin içindeyiz. Bu ekosistemde bizi rahatsız eden bir şey olduğunda, oradan uzaklaşmak bazen çözüm olmayabilir. Önemli olan, bizi rahatsız eden şeyin gerçekten yanlış mı olduğu, yoksa sadece bizim egomuza mı ters geldiğidir. Mesele tam da burada başlar. Uyum sorunu bizde mi, yoksa ortamda mı? Önce bunu iyi anlamamız gerekir.

Eğer sorun bizden kaynaklanıyorsa, ekosistemin bir parçası olmaya çalışmalıyız. Karşımızdaki insanlar bizim gibi olmak zorunda değil. Hatalarına değil, bütünlerine bakmalıyız. İş yerinde birlikte çalışmamız gerekiyorsa, onları olduğu hâliyle kabul etmeyi öğrenmeliyiz.

Çünkü:

Parça, bütünün kendisi değildir.

Hareket, hareketin sahibi değildir.

Davranış, kişinin kendisi değildir.


Bir insanı tek bir davranışıyla yargılamak ya da hayatımızdan çıkarmak, uzun vadede kimseye fayda sağlamaz. Belki de o davranışın ardında birçok olumlu yön saklıdır. Bu yönlere odaklandığımızda hem kendimizi hem de karşımızdakini daha iyi anlayabiliriz.


Ve aslında, hayat bu kadar matematikseldir.










Yorumlar

  1. Umulur ki bu yazı tüm uyumsuz canlılara ilham olur... Her şeyin evrene uyumsuz olduğu bir dönemde yaşıyoruz.. Evde... İşte... İlişkide.. Yetiştiricilikte... Sonra neden olmuyor diyoruz? Sence neden...?

    YanıtlaSil
  2. Davranışa maruz kalıp yargılamak tepkisel bir durum. İlk başta anlaması zor ama tepkiselliğimiz gittiğinde bizimde davranışlarımız değiştiğinin farkına vardığımızda daha merhametli olabiliriz.

    YanıtlaSil
  3. Hüseyin Bölükbaşı18 Haziran 2025 10:16

    Vay be :)
    Bir tırtıla bakınca bile neleri neleri toparlayabiliyor demek insan..
    Valla zevkle okudum :)

    YanıtlaSil
  4. korunma, güçsüzlük anında bile güçlü olan karşıdaki varlıklara karşı bir korunma yöntemi olduğunu, korunmak için sadece güçlü olmak yeterli olmadığını, güçlü olunmadığı durumlarda başa gelecek veya gelen durumlardan sıyrılmanın çözümleri arasında en iysinin dikkate çekmemek, dikkate çektik ise dikkate çekenin hoşlanmadığı bir halde olunması, ayrıca üzerimize gelen belayı uzaklaştıracak bir kısım yeteneklere sahip olunması gerektiğini, ancak burada şu ihmal edilmiş bu yetenek hayvanın kodlarına verilmiş olup, hayvan bunu bilinçli yapıyormuş gibi bir algı oluşmuş. Hayvan bunu kendisine verilen bir ilham ile yapmaktadır. Hiç emek harcamadan ona o yetenek verilmiştir. çıkarım bölümü ile hayvanın bağlantı uyumu oturmamış

    YanıtlaSil
  5. Güneş doğduğunda insanda güne başladığında doğaya uyumlanmış olacaktır. Zıddında ise çürüme başlayacak.

    YanıtlaSil
  6. Doğada olan bir olaydan tırtılın hayata kalma mücadelesine insan kedi hayatında pay çıkartmak işte deneyim tırasferi teşekkür ler

    YanıtlaSil
  7. Her canlı bulunduğu ortama uyum sağlamak zorunda ise biz neden uyumlanmayalım?

    YanıtlaSil
  8. Gerçekten hayat matematiksel, bakıpta görmesini bildiğimizde, emeğinize sağlık...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar