THE END
Selim bankta oturmuş, sonbahar yapraklarının rüzgarla birlikte uçuşmasını ve ağaçtan ağır ağır olan düşüşünü seyrediyordu. Güzel bir pazar sabahıydı ve termostaki kahvesi elinde yürüyüş sonrası dinlenmesini yapıyordu.
Daha birkaç ay evvel bu sararıp kurumuş yapraklar yemyeşildi ve rüzgara naz yapıyordu yere düşmemek için. Şuan ise yerler, gücünü kaybetmiş zamanı geçmiş yapraklarla doluydu. Ama yere düşen yapraklar toprağa karışınca oradaki ağaca mineral olarak geri dönecek ve fayda sağlayacaktı. Yani doğada her şeyin bir sonu vardı ama bu sonlar yeni güzel başlangıçlar için gerekliydi. Çünkü hayatta olduğu gibi doğada da inanılmaz bir döngü vardı. Daha birkaç ay evvel annesi vefat etmişti Selim'in. Dahaca yeni yeni bu duruma alışabilmiş ve bir şekilde kabullenebilmişti. Başlarda bu neden başıma geldi diye düşünüyordu ama herkes doğar, yaşar ve ölür. Bunu da herkes bilir ama maalesef herkes bunu gerçekten kabul edemez. Kendisi de bunu içten bir şekilde demek ki kabul etmemişti ki bu kadar derin bir iki aylık depresyon dönemi geçirmişti. Halbuki geçmişte de bir sürü anne ve baba vardı. Onlar da ölüp yenileri gelmese kendi sevdiği anne ve babası da olmayacaktı. Yani aslında yine bir döngü vardı hayatta. Hala ara ara üzülüyordu. E tabi o kadarı da normaldi. Ama en azından bu durumun doğal ve olması gereken bir şey olduğunu ve bunun öldükten sonrası içinde devamının olduğunu anlamış ve çok daha rahatlamış bir durumdaydı.
Kendisi de bir gün ölecekti, bir dakika! O zaman herkes için verilmiş bir süre vardı bu hayatta, o zaman her şey belli bir amaç için yeryüzünde. Yani süresi olana niye süre verilir ki? Zaman içinde dünyaya gelişinin boş bir sebep olmadığını daha iyi anlıyordu Selim ve kendisine verilen bu süre içerisinde bir şeyler yapması lazımdı.
Aradan uzun yıllar geçmişti. Selim gençken özellikle annesinin öldüğü zamanlarda yürüyüş yaptığı koruya torunlarını toplayıp getirmişti. Çocuklar çimende top oynayıp güreşiyor, o ise hayatının bir amaç uğruna geçip doğru değerlendirdiğini bilmesi huzuruyla yaprakların ilkbahardaki çiçek açışını seyrediyordu. Her doğan, bir süre sonra ölür ve bu doğanın bir gerçeğiydi. Bu yapraklar da ölene kadarki süreç içerisinde herkesin ihtiyacı olan oksijeni meydana getirerek, bir amaç uğruna yaşayıp ölecekti.
Torunlarına baktı ve yeni açan çiçeklerin gelecekteki sınavlarını düşündü kendi sınavını elinden geldiğince doğru vermesinin huzuruyla. Gözleri yavaşça kapandı, elindeki termos düştü, ve bir yaprak daha amacı uğrunda yerini yeni açanlara bıraktı…
Doğanın ilkbahar ve sonbahar olduğu gibi bizim de ömrümüzün yaprak dökülen ve çiçek açılan bir dönemi mutlaka olacak. Hiçbir acı veya mutluluk sonsuza dek sürmüyor.
YanıtlaSilSelim de yolculuğunu tamamladı..
YanıtlaSilBilince rahatlıyor insan
YanıtlaSil