USTANIN SON EVİ
Hayatta her şeyin bir başlangıcı olduğu gibi, her şeyin bir vedası da vardır. Kimi zaman uzun yıllar boyunca verdiğimiz emekler, bir gün bizi “tamam artık” noktasına getirir. Tıpkı yıllarca çivi çakmış, tahta yontmuş bir marangozun yorgunluğuyla “artık yeter” demesi gibi.
Yılların ustası olan marangoz, bir inşaat firmasında uzun süre çalıştıktan sonra artık emekli olmaya karar verir. Dinlenmek, torunlarının gülüşünü daha fazla duymak, sabahları erkenden uyanmak zorunda kalmadan çayını yudumlamak ister. Patronu bu kararı saygıyla karşılar ama son bir ricada bulunur:
“Gitmeden önce, bizim için son bir ev inşa eder misin?”
Usta gönülsüzce kabul eder. Ne var ki, artık kalbiyle değil eliyle çalışmaktadır. Malzemeleri gelişigüzel seçer, ölçüleri göz kararı alır, işi sadece bir an önce bitirmek ister. İçine sinmeden, adeta alelacele tamamlar evi. Ve son gün, patron gelip anahtarı ona uzatır:
“Bu ev senin… Yıllarca verdiğin emeklere bir teşekkür hediyesi olarak düşündük.”
Ustanın yüreğine bir sızı saplanır o anda. Çünkü o ev, artık kendisine aittir. Ama ne yazık ki özensizlikle, isteksizlikle yaptığı bir ev… Eğer en başta bu evin kendi evi olacağını bilseydi, her tahtayı ölçerek keser, her çiviyi dikkatle çakar, en iyi malzemeleri seçerdi. Çünkü o ev, sadece bir yapı değil; aynı zamanda kendi emeğinin, karakterinin ve yaklaşımının bir yansımasıdır.
Hayat da işte böyle… Bazen farkında olmadan kendi evimizi inşa ederiz. Attığımız her adım, söylediğimiz her söz, üstlendiğimiz her sorumluluk – hepsi tuğla tuğla örer yaşantımızı. Ve bir gün dönüp baktığımızda, ya “iyi ki” deriz ya da “keşke”…
Ne yazık ki çoğu zaman, bir sürecin başında ne kadar hevesliysek, sonunda o kadar yorgun, sabırsız ve özensiz hale gelebiliyoruz. Bir an önce bitsin, sonuca ulaşalım, kurtulalım istiyoruz. Oysa hakiki başarı, sadece başladığımızı bitirmek değil; güzel başlayanı güzel bitirebilmektedir. Çünkü bir işi nasıl tamamladığımız, aslında o işe ne kadar değer verdiğimizi gösterir.
Tıpkı toprağa dikilen bir fidan gibi…
Başta küçücüktür, kırılgandır. Ama köklerini sabırla salarsa, zamanla göğe uzanır. Emek verilirse çiçek açar, meyve verir. Ve bu meyve sadece onu dikenin değil, etrafındaki herkesin nasiplendiği bir nimet olur.
Sonunda şunu anlarız:
Gerçek ustalık, zirveye ulaşmakta değil; zirvedeyken de geriye güzellik bırakabilmektedir. İçimize sinen bir hayat inşa etmek dileğiyle…
Çünkü son ana kadar özen göstermediğimiz her şey, sonunda dönüp bizim kapımızı çalar.
Her anın kıymetini anın değerli oluşu kadar bilmeli. Neye bene kadar değer veriyorsak artıları ve eksikleri ile önümüze mutlaka geliyor.
YanıtlaSilHer tercih bir vazgeçiştir, iyiden vazgeçersen kötüyü tercih etmiş olursun. Hayatımızda nelerden vazgeçmişiz onlara bakarsak o zaman kendimizi görürüz aynada
YanıtlaSilHer iş sıfırdan değil, bir öncekinin bittiği yerden başlıyor.
YanıtlaSilBen kelebek etkisi' ni ilk duyduğumda çok etkilenmiştim..
YanıtlaSilBu usta kardeşimiz de kendi ne verilmeyecek dahi olsa son oyunu mu iyi oynaması gerekiyordu..
Evet aslında her sonlandırdığımız şey kendimize yaptığımız bir ev.......
Çok güzel 🥰
YanıtlaSilİnsanın içini sızlatan bir yazı olmuş.. ahh bee ustam dedim yaaa
YanıtlaSilGerçekren de insan kendi yaşamını dizayn eder aynı bu öyküdeki gibi
YanıtlaSil