Ana içeriğe atla

BİR ZAMANLAR İSTANBUL’DA YAŞAM STİLİ

BİR ZAMANLAR İSTANBUL’DA YAŞAM STİLİ

Yetmişli yıllar, dünyanın göz bebeği olan yedi tepeli şehrin tepelerinden biri olan Çamlıca tepesine yakın, beyaz büyük bir konak. Konağın bahçesi farklı türlere ait bitkilerle dolu. Konağın sakinlerine ait son model bir Mercedes garajda bulunuyor. Konakta hizmetliler, şoför, bahçıvan gibi birçok görevde çalışanlar var. Evin içinde buzdolabı, çamaşır makinesi, müzik dolabı bile var. Televizyonun yeni üretilmeye başladığı hatta Türkiye’de televizyonun yayına yeni başladığı bir dönem olmasına rağmen evlerinde televizyon var.

Kısacası, kendi dönemlerine göre oldukça zengin sayılırlardı.

Zengin ailenin yaşam stili nasıldı?

Nasıl alışveriş yaparlardı?

Evde herhangi bir yiyeceğin eksikliği söz konusu olmuyordu. Çikolatalar gümüş bir kabın içinde, salonda bulunan devasa ahşap oymalı vitrinin içinde bulunurdu.  Eve gelen misafire ikram edilirdi. Tabi ki eve gelen torunlar, çocuklar çikolatadan ikişer tane nasibini alırdı.

Eve alınan ekmekler eğer bayatlamaya başlarlarsa ya kızartılıp üzerine sürülen reçelle özel ve nefis bir tatlı halini alır ya da ekmek dilimleri yumurtaya bulanıp yağa atılarak yumurtalı ekmek halini alırdı. Sadece kızartılıp kahvaltıya çıkarıldığı zamanlar da olurdu. Tabii ki bayat ekmekler köfte yapımında da kendini gösterirlerdi. Özetle, evden ekmek atılmıyordu.

Artan pilavlar yayla çorbasının içine katılır, ziyan edilmezdi.

Yenen etlerin arta kalan parçaları konağın bahçesindeki köpeğe verilirdi. Karpuz, kavun kabukları, sebze artıkları ise bahçenin diğer köşesinde bulunan kümesteki tavuklara verilirdi.

Eve gelen paketlerin iplikleri elde küçük bir fiyonk yapılıp gerektiğinde kullanılmak üzere çekmeceye konurdu. Naylon poşetler henüz yoktu. Onların yerine kullanılan fileler ya da bez çantalar ihtiyaçlarını görüyordu.

Konağın çatı oluklarının altında çatıdan gelen yağmur suyunu toplayan varil bulunurdu. Bahçıvan o varil içindeki sularla güllerin, çiçeklerin ve diğer bitkilerin sulamasını yapardı. Yağmur suyunun bile ziyan edilmemesine gayret edilen bir dönemdi. Çünkü normal kullanım suyu da motopomp ile çekilen, bahçedeki kuyudan sağlanıyordu.

Eski yıllarda, verilen gazete ve cam şişelere karşılık olarak eskiciden mandal alınıyordu. Yani, “değiş-tokuş” ticareti yapılıyordu.

O dönemlerde dikiş makinesi olmayan ev düşünülemezdi. Zaten o günlerin sıkça duyulan reklamlarından birisi de “her gelin kızın rüyası” şeklindeydi.

Eve ‘’BURDA’’ adındaki özel dikiş mecmuaları alınır, içlerinden devasa bir kâğıt çıkardı. Bu kâğıtta onlarca farklı çizgi ile yapılmış karmaşık desenler bulunurdu. Bu desenler derginin içindeki bayan giysilerinin “patronlarıydılar”. Yani o kağıttaki uygun desenleri bir kumaşa uygulayıp keser ve sonra da doğru dikerseniz istenen giysileri elde ediyordunuz. Kısacası ev içinde pek çok giysi dikilebiliyordu. İhtiyaca göre her mahallede bulunan terzilere de gidiliyordu.

Yine o dönemlerde örgü örmeyen kadın yok denecek kadar azdı. Her kadın mutlaka bir şeyler örebiliyordu ve kadınlar bir araya geldiklerinde yanlarında çoğunlukla örgü şişlerini ve yünlerini de getiriyorlar, sohbetle geçen zaman ev içi üretimin durması anlamına gelmiyordu.

İnsan hayatının merkezine üretimi alabilir mi?

Nasıl ki konaktan yemek atılmıyordu, evden giysi de atılmıyordu. Eskiyen gömleklerin yakaları ters yüz edilir, çok daha eskiyince düğmeleri sökülüp düğme kutusuna konulurdu. Bu düğme kutusuyla torunların keyifle oynadığı zamanlardı.  Gömleğin eskiyen kumaşı ise kenarları bastırılıp yer bezi olurdu. Parlak kadın giysileri kesilip çocuk giysisi olabildiği gibi iyice küçülen parçalardan kareler kesilip, sonra bunlar birleştirilip yatak örtüsü ya da büyük yastıklar haline de gelebiliyorlardı.

Örgü konusu da aynı felsefeye tabiydi. Eskiyen kazaklar sökülüp yeniden yumak haline gelir ve büyük bir torbaya doldurulurdu. Sonra bunlardan yeni kombinasyonlar yapılıp yeni kazaklar örülürdü. Kaliteli ve sağlam ipliklerin 4-5 tur döndüklerini görmek mümkündü. Çocukken ve ortaokul çağlarımda arkası başka, önü başka renkten, ya da renkli çizgileri olan kazaklarımın olmasının nedeni evde o sırada kazağın bütününü yapacak kadar tek renk yün ipliği olmamasından kaynaklanabiliyordu. Rengi iyice azalan iplikler son aşamada ya hamam bezi oluyorlar ya da farklı ipliklerden yapılmış büyük yatak örtülerine katılıyorlardı.

Birden fazla çocuğu olan ailelerde aynı elbiselerin büyük yaştakinden küçüğe doğru el değiştirmesi sadece doğal değil, resmen “zorunluluktu”. Başka türlü bir davranış düşünülemezdi.

Erkek çorapları delindikçe tamir edilirdi. Dikiş makinesinin bir gözünde tahtadan yapılmış, bir tarafında boydan boya bir kanalı olan yumurta dururdu. Özel olarak çorap tamirinde kullanılırdı.

Henüz ıslak mendil, selpak mendil, tuvalet kâğıdı, kâğıt peçete, kâğıt havlu gibi kavramların hiç duyulmadığı bir zaman dilimi. Bunların her birinin, tabii ki kumaştan yapılmış bir karşılığı vardı. Belki şaşıracaksınız ama tuvalet kağıdının da karşılığı bulunuyordu. Adına “Taharet mendili” denen, kenarlarında iğne oyası olan bir bez. Tuvalette klozete yakın bir yerde duvarda asılı dururdu.

Çocuk bezinin de o dönemlerde olmadığını herhalde tahmin edersiniz. Yeni bebekli evler balkonlarında kuruyan onlarca beyaz, küçük, kare kumaşlardan anlaşılırdı.

Gereksiz hiçbir lambanın yakılmadığı ve çocukların bu nedenle sürekli uyarıldığı yetmişli yılların dünyasında tutumlu olmak fakirlikten kaynaklanan bir zorunluluk değil, doğal bir yaşam biçimiydi.

Peki o dönemin zenginlerini tutumlu yapan şey neydi?

Kaç nesil bu yaşam stiline devam edebilirdi? 

Yorumlar

  1. Kaç nesil böyle yaşadı bilmem ama şimdi biz kaç gün bu imkanlarda yaşayabiliriz acaba! Güzel bir anlatım olmuş, elinize sağlık 👏👏👏

    YanıtlaSil
  2. Tüketimin içinde dahi üretim vardı o dönemlerde.. Hatırladıkça ne kadar büyük bir değişimin içine girdiğimizi daha iyi anlamış oldum.
    Ellerinize emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  3. Tebrikler, çok özel bir yazı

    YanıtlaSil
  4. Geleneklerimiz yaşatabilmek dileğiyle.

    YanıtlaSil
  5. Demek ki Hayatını gerçeğe yakın yaşadıkça mutluluğu yakalıyor insan. Yazınız için teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bereketimizi yakalamanın bizim elimizde olduğunu ne güzel özetlemişsiniz.🙏

      Sil
  6. Hey gidi günler hey. Güzel yazı

    YanıtlaSil
  7. Bolluktayken verdiğin tepki kıtlığı belirler... Yaşadığımız şu dönemde doğru tepki verenlerden oluruz umarım.

    YanıtlaSil
  8. Elinize sağlık...
    Yaş sebebiyle okurken "hadi canım, zengini bile böylemiymiş," dedirten bir yazıydı.

    YanıtlaSil
  9. Tekrar eski günlerde olabilmek güzel olurdu

    YanıtlaSil
  10. Tam anlamıyla israf denilen bir kelime o zamanlarda önemi çok büyük. Şu dönemde uygulamayı nasip ve kısmet olur inşALLAH🌹

    YanıtlaSil
  11. Çok çok eskilere götürdünüz beni❤️

    YanıtlaSil
  12. Bizi ne güzel detaylara götürdünüz. Ellerinize sağlık

    YanıtlaSil
  13. İnsan üretim için tüketince hayattındaki doyum beceresi de yükseliyor. O zaman her şeyin dönüşümü var. İNSANCA YAŞAMANIN YEGANE YOLU DA BU DEĞİL Mİ? Ne güzel yazı olmuş bunun üzerine düşünmeli ellerinize sağlık

    YanıtlaSil
  14. Ne güzel anlatılmış, tüm anılar gözümde canlandı

    YanıtlaSil
  15. Resmen o anlara gittim… o zamanlara hiç şahit olmama rağmen 😊

    YanıtlaSil
  16. Beyazın yaşam stili… olması gereken stil….

    YanıtlaSil
  17. şah,t olduğum anılarım canlandı gözümde ne güzel düşündürücü bir yazı olmuş ellerinize sağlık :)

    YanıtlaSil
  18. :)) çok güzel samimi ve sıcacık bir yazı olmuş. Ellerinize saglık. Resmen o zamanlarda o evlerin içinde hissettim kendimi:) Huzur doldum:))

    YanıtlaSil
  19. Eski zamanlar aslında şuan varılması gereken yer olması ☺

    YanıtlaSil
  20. o döneminde içinde varlık varsa da saçmak içi değil var ama daha nasıl bereketlenebiliriz kıvamında yaşamış insanlar. okurken keyif aldım. emeğinize sağlık :)

    YanıtlaSil
  21. Şahitliğimin olduğu o yıllar... Şimdilerde kişiler yokluktan diyor ama var olan da, yok olan da aynı şeyleri yapardı.

    YanıtlaSil
  22. Ben 80 lerin cocuguydum, tv birazcik daha girmisti hayatimiza ama burda anlatilan bircok sey o donemde de gecerliydi, sahtelik çok azdı. Boş süt ya da gazoz siselerine ufak bir miktar verirdi bakkal, koşa koşa giderdik.. cocuklari hareket halinde tutan cok sey vardı, kuzenlerle pazarda su satip pasta almistik kendimize, cok lezzetli gelmisti emek vardı cunku... kazak sökmek ya da ip çilesini kolumuzta tutup annemin yumak dolamasi cok hosumuze giderdi...

    Elinize saglik, cok guzel bir yazı... insanin tuketimine sınır koyup surdurulebilir yasanti kurmasi icin fakir olmasina gerek yok... "akan bir derede abdest alirken bile israf etmeyin" anlayışına benimsemedik mi biz?

    YanıtlaSil
  23. Kaleminize sağlık, tükettiğimiz şeyleri üretime nasıl çevirebileceğimizi düşündüren bir yazı..

    YanıtlaSil
  24. Beni eskiye götürüp getirdiniz. Ne güzeldi o günler. Mutfak bezi, banyo lifini de kendimiz örerdik…

    YanıtlaSil
  25. Elinize sağlık, çiçek gibi zamanlarmış 🌸

    YanıtlaSil
  26. Bambaşka bir şey ararken bu yazı çıktı karşıma Okumaktan kendimi alamadım Kıymetini bilemediğimiz zamanlar, Ne güzelmiş meğer

    YanıtlaSil
  27. Nasıl da burnumun diğeri sızladı... İçim sıcacık oldu... 💗💗💗💗
    İnsan tükettikçe mutlu olacağını zannediyor ama elindekinin değerlendirebildiğinde daha mutlu oluyor...

    Teşekkürler 🌻

    YanıtlaSil
  28. Çevremizde hep duyarız nerde o eski günler diye, fakirlikte vardı ama herkes çok mutluydu diye, sebebi ne güzel anlatılmış, israf yok, üretim çok, bereket çok... Günümüz için de ders alabilmek ümidiyle, kaleminize saglık

    YanıtlaSil
  29. O zamanları ucundan yakalayabilmiş olmak güzel.. Zaman zaman aklıma gelir gözlerim dolar.. Okuyunca bile içinin ısınmasına sebebiyet verdi.. Teşekkürler..

    YanıtlaSil
  30. Kaleminize sağlık 🌿

    YanıtlaSil
  31. Kaleminize sağlık 🌿

    YanıtlaSil
  32. Kazanırken değil harcarken zengin olunur sözünü geçmişte nasıl güzel yaşamış büyüklerimiz

    YanıtlaSil
  33. Eskilere götürdünüz , birçok anları anımsattınız bizlere. Teşekkürler
    Güzel kaleme alınmış bir makale olmuş.

    YanıtlaSil
  34. Hayrda Üretimde olan insanın bozulması pek kolay olmuyor

    YanıtlaSil
  35. Güner Tozkoparan22 Nisan 2024 20:23

    Gerçek yaşantılara özlem duyuyor insan. Ne güzel olurdu.

    YanıtlaSil
  36. İnsan hayatının merkezine üretimi aldığında bambaşka bir noktaya doğru gidiyor. Ürettikçe üretesi geliyor, insanları üretime yönlendiriyor... İnsanı geçmişe götüren güzel bir yazı...

    YanıtlaSil
  37. Yetmişleri ve seksenleri gören nesiller artık giderek tükenmeye başladı. Peki o dönemlerde insanlar neden bu kadar mutluydu. Çünkü miktarın büyüsüne hiçbir zaman kapılmadılar.

    YanıtlaSil
  38. Yetmişli yıllar fakat seksenli yıllarada yakın olduğu için beni geçmişe götürdü. O yılları özlüyorum.

    YanıtlaSil
  39. Eskiler çay kaşığı kırılsa kaynak yaptırırmış şimdi ise tüketim dünyası haline geldik herşeyden hemen vazgeçiyoruz

    YanıtlaSil
  40. bozulmamiz icin icimize tuketme istegini atmalari yetti

    YanıtlaSil
  41. İmkanlar, istekler, ihtiyaçlar…

    YanıtlaSil
  42. Eski köydeki yaşayan dedelerimizin nenelerimiz yaşantısındaki sır, sabah üreterek başla günün üreterek devam ettir. bizdeki alışkanlar sabah tüketerek başla tüketimle devam et bundan dolayıdırki hiç birşeye yetermiyor insan.

    YanıtlaSil
  43. İsraf etmeden tüketimin elimizdekinin miktarına bağlı olmadan tüm evrelerde kıymetini anlayabilmemiz çok büyük bir bimet..

    YanıtlaSil
  44. Hey gidi diye başlayan güzel günleri anlatan çok güzel bir yazı elinize sağlık

    YanıtlaSil
  45. Sonraki nesiller hep rahatlık tuzağına düşüyor çoğunlukla

    YanıtlaSil

Yorum Gönder