Otuzbeş yıldır… Haftanın her iş gününü… Yirmi metrekare ofisinde geçirmişti…
Her yeni iş görüşmesi öncesinde muhakkak her zamankinden daha erken gelirdi. Nasıl bir sunum yapacağını kontrol eder, provasını yapardı. Bu zamana kadar hayatında uyguladığı kurallardan sadece bir tanesiydi. Kendine her zamanki gibi bir fincan kahve koydu. Masasının önündeki misafir koltuğuna oturup bir yudum aldı. Sonra kendi masası ve çalışma koltuğuna baktı.
Babasından kalma, babasına kira iki yıl hizmet etmiş yadigar mobilyalar da onunla birlikte otuz beş yıl daha yaşlanmıştı. Bugüne kadar geçen ömrünü düşündü. Çünkü gündelik hayatın içinde ne zaman elli beş yaşına geldiğini anlamamıştı. O kadar hızlı geçmişti ki yıllar…
Peki şimdiki zamana kadar geçen süreden ne anlamıştı? Yusuf geçmişe baktığında ne görüyordu? Bu muhasebe neden görüşmeye 10 dakika kalmışken onu oyalıyordu?
Geçmişi irdelediğinde koskocaman yorgunluktan başka bir şey görememişti… Ne içindi bu kadar çaba? Piyasada sektörün en büyüğü mü olmak? Çocukları daha iyi bir okulda mı okutmak? Yoksa ailesini çok daha iyi imkanlar içinde mi yaşatmak? Belki de çevreden gördüğü beğeni... Sahi, ‘’insanlar şu andaki imkanları olmasa da Yusuf’a yine aynı sevgi ve saygıyı gösterirler miydi?’’ diye düşündü. Kafasında bir sürü soru... Cevaplar neydi peki?
Sonra düşündü, ‘Hayattan ne anladım,tüm bu yaptıklarımın etkisi hayatıma olumlu mu yansıdı?’ Karmakarışık duygular yaşıyordu ve paniklemişti. Cevabını veremediği sorularla karşı karşıya kalmıştı. Az sonra yapacağı sunumun baskısı da eklenmişti. Bu denli yoğun iş temposuna yıllardır ayırdığı vakti kimlerden çalıp da buraya harcamıştı? Ne kadar kabul etmese de, kalan zamanı ve her canlı gibi onun da bir gün hayat sahnesinden geçip gideceği gözünün önünden geçiyordu. Gelip geçivermişti ömrü… Göz açıp kapatır gibi… Bir anda nefes alıp vermek gibi… Daha da kötüsü var dedi içinden. Süre tamamlandığında yanında hayat sahnesinde ona konfor oluşturan hiçbir şeyi götüremeyecekti. İşte bu, tüm kazanımlarının aslında kendisine ait olmadığı anlamına geliyordu.
İmkân bakımından bolluk içinde olsa da,bu bolluğun hayattan alacağı hazzı arttırmadığını anlamıştı.
Çünkü bu hayatta neyin miktarını arttırırsak arttıralım bizde bırakacağı etki azalıyordu.
Yemek yemenin miktarını arttırdığımızda midemiz daha da genişlediği için daha çabuk acıkmaya başlıyorduk. Yemeğin etkisi azalıyordu. Bir yemeğe kıvamını tutturduktan sonra ne kadar baharat eklersen o kadar tattaki etkisi azalıyordu. Ya da ebeveynlerin çocuklara bir şeyleri sürekli yapma,etme demesine rağmen o çocuğun o konuda daha çok bişeyler yapar hale geldigi görülüyordu. İşte Yusuf’un da işe olan bu düşkünlüğü yaşantısındaki diğer konulardaki olumlu temasa engel olmuştu…
Peki nasıl bir çözüm üretmeliydi?
Belki de hayatındaki bazı şeylerin miktarını azaltmalıydı. Çünkü miktarın artması bereketin arttığını ifade etmiyordu. İşte bu yüzden azın bereketine ulaşması gerekiyordu… Belki de böylece işe olan bıkkınlığı ortadan kalkar, sevdiklerine ayıracağı süre daha bereketli olabilirdi.
Yani hayatında miktarda aşırılığa giden süreçleri azalta azalta sadeleştirebilmesi gerekiyordu ve buna normalin üstünde yoğunluk verecek bu iş görüşmesini dizayn ederek başlayabilirdi.
Azdaki çokluğu keşfedip az olanın bereketine ulaşabilmek dileğiyle...
Azdaki çokluk? Ne kadar anlamlı ve gerçekçi olmuş... Hayatımızda dengeyi yakalarız umarım...
YanıtlaSilÖyle ise mesele bize hissettirdikleri hayatın… Teşekkür ederiz….
YanıtlaSilHayatın işin içinde koştururken birden yılların ne kadarda çabuk geçtiğini anlıyorsun bu içine düştüğümüz illüzyon bizi sona yaklaşırken sadece oyalıyor yapımda ve yayında emeyi geçen herkezden ALLAH razı olsun elinize kaleminize salık.
YanıtlaSilBazen insan fark ettim diyene kadar bir bakmışsın yıllar geçmiş ama hala süre bitmediyse sorun yok...
YanıtlaSilFark edebilmek dileğiyle...
Çok güzel
YanıtlaSilMiktarı artırarak aşırılığa kaçtığımız her şeyden gol yeriz. Dengede olabileceğimiz bir hayat yaşamamız dileğiyle...
YanıtlaSilHayatta insan bunun ne kadar erken farkına varırsa o kadar iyi. Hiç bir şey bu hayatta zamanımız kadar kıymetli değil. Zamanı nereye harcayacağımıza dikkat etmemiz gerekiyor.
YanıtlaSilHayat su gibi akıp gidiyor. Hayat gerçeğe ulaşınca anlam kazanıyor. Ne kadar erken gerçeğe ulaşırsa insan kalan ömrü daha anlamlı yaşıyor. Hiç bir zaman geç değil. Haydi sen de gerçeği gör. Hayatını anlamlandır...
YanıtlaSilHayatın içinde miktarı ne kadar arttırdığımızı fark etmiyoruz ve yanılıyoruz. İnsanın en büyük yanılgısı ve tuzağı miktar… Çok etkili bir yazı. Emeğinize sağlık
YanıtlaSilHayata da öyle değilmi az olanın fiyatı daha pahalı dır hep
YanıtlaSilHepimizin hayatının içinden güzel bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilYazıyla otuzbeş yazılması başlıkta ilgi çekti, okudukça da ufuk açtı..
YanıtlaSilYaşamımız içerisinde çabamızın sadece bir konuda odaklanması geri kalanları kaçırmamıza ve pişmanlığa sebep oluyor. Çabamızı dengeli kullanabilmek dileğiyle.
YanıtlaSilHayatta her şeyin bir kıvamı var bizler bir şeyim miktarını artırınca onun kıvamında bozuyoruz. Çok güzel bir yazı olmuş emeğinize sağlık..
YanıtlaSilNe kadar da bizi anlatmış. İş hayatının yoğunluğundan ailemize vakit ayıramıyoruz. Demek ki her şeyin bir dengesi var. Denge bozulunca hayatın da bir espirisi kalmıyor.
YanıtlaSil"Bolluk içinde olsa da, bu bolluğun hayattan alacağı hazzı arttırmadığını anlamıştı." Beni en çok etkileyen cümle bu oldu. Gerçekten son günlerde hayatımızda mutlu olmak için hep daha fazlasını istiyoruz. Daha fazla para, daha fazla oyuncak, daha fazla iş, daha fazla ürün.
YanıtlaSilBize verilen süre çok gibi geliyor birde o koşturmanın içine dalınca arkaya dönüp bakınca aslında ne kadar kısa olduğunun farkına varıyoruz
YanıtlaSilKaleminize sağlık güzel bir yazı olmuş
YanıtlaSilYazan hocamızın kalemine kuvvet. Bazı cümleler karışık olmuş, bizler konuları bildiğimiz için anlamlandırabiliyoruz, fakat farklı insanları çekebilmek, bloğun sonunu görebilmelerini sağlamak için biraz gizem ve merak eksik sanki.
YanıtlaSilKaleminize sağlık. Anlıyoruzki önemli olan bizdeki karşılığı. İmkanlar çok olabilir ama bizim işimize hem bu dünyada hem diğer dünyada yaramıyorsa anlamı yok. Bize teması imkanın bolluğundan daha değerli..Bereketli ömrümüz olsun..
YanıtlaSil..Hepimizin yaşadığı o durum. "Eskiden daha az imkana sahiptik ama daha mutluyduk. Şimdi imkanlarımız arttı neden o eski tatlar yok?"
YanıtlaSilYazıyı okudukça insanın kendi hayatından sahneler geliyor gözünün önüne. Ömrünün hangi yaşında olursan ol durup düşündürtecek, bir hatırlatma olmuş. Elinize saglık.
YanıtlaSilAz coktur, cunku cogalan odur… cok alabiliyorken azla doyabilmek asil zenginlik… cok seye sahip olmak degil…
YanıtlaSilOysa biz hayatımızda tam tersini uyguluyoruz. Zannediyoruz ki miktar arttırdığımızda temas artacak… Miktara kapılıp yanılıyoruz…
YanıtlaSilBütün hayatımızı buna göre kurguluyoruz...
Silhaklısınız..
SilAz bizlerin disipline olamadığı şey. Eğer basite ve aza disipline olabilirsek hayat o kadar berketleniyor.
YanıtlaSilİnsanın sahip olduğu en değerli şey zaman ama ne yazık ki en değersiz kullandığı da zaman.
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı. Elinize sağlık
YanıtlaSilkatılıyorum
SilEllerinize sağlık , çok beğendim
YanıtlaSilgariptir ki biz hep bir şeylerin sayılarını arttırmaya çalışıyoruz ama hayatımızda bir faydası olmuyor hep hayatımızda daha azı geliyor. biz yine de miktar artışı istiyoruz. Bu döngüyü nasıl kıracağız?
YanıtlaSilHayatın içinde aşırıy gittiğimizin farkına varmak bazen geç oluyor demek ki. Bizim de böyle aşırılıklarımız var mı acaba? Nasıl farkedebiliriz?
YanıtlaSilMiktarın, hayatımızdaki etkisini anlatan güzel bir paylaşım olmuş.
YanıtlaSilGerçekten de somut bir şeyler elde etmek için bir ömür harcıyoruz. Elde ettiğimizde tatmin olacağımızı sandığımız somut hedefler... Elde ettikten sonra geçip giden bir heves...
YanıtlaSilHayata gerçek bir anlam katma fırsatımız olur inşAllah...
Azın bereketine ulaşmak için attığımız adımlar, hayatımıza daha fazla anlam katacak
YanıtlaSilAz bazende çoktan fazla ediyor..
YanıtlaSilEskiler der ya azın bereketi vardır...
YanıtlaSilAma biz bu bilgileri çoktan kaybettik...
İnşAllah yeniden öğreniriz.
Evet gerçekten insan bazı konulara aşırı zaman ayırıyor ve bunun farkında bile olmuyor.
YanıtlaSilAz olanın keyfide başka oluyor. Koşarken azar azar su içmek gibi.
YanıtlaSilHayatamızdaki çok olan her şey aslında ihtiyaçlarımız değilde isteklerimizmiş. Çok çalışmak, çok şeye sahip olmak bizi yoran isteklerimiz.
YanıtlaSilİnsan eninde sonunda, dış dünyadan beklentinin sürekli arttırılmaya çalışıldığı bu geçici hayatta öz benliği ile ' Ben ne yapıyorum?' sorusunu istemeden yada isteyerek sormak zorunda kalıyor. Zihin ve kalp hep gerçeği hep kaynağı arıyor. Ancak gerçeği bulduğu zaman rahatlıyor.
YanıtlaSilİnsanın sahip olduğunu düşündüğü imkanlara, teması çok önemli. Önemli olan sahip olduklarımız değil, neye ne kadar temas ettiğimiz. Diğer türlü sahip olduklarımız için yaşamaya başlarız.
YanıtlaSilHer zaman bu hayatta dengede olmamız gerekiyor. Evimize ayırdığımız vakit, işimize ayırdığımız vakit, ailemize ayırdığımız vakit her zaman dengede olması gerekiyor. İnsan bir yerde aşırılığa gittiği zaman miktarı artırdığı zaman bereketini kaybeder ve hayatta miktarı nerede artırdıysa oraya düşkünleşip zamanın nasıl geçtiğini anlayamadan hayatındaki problemi arttırır.
YanıtlaSilYaşamak için çalışırken çalışmak için yaşar hale geliyoruz.
YanıtlaSilO zaman hayatımızda odaklanmamız gereken miktarın fazlalığı değilmiş. Peki ne? Hep bir şeyi daha iyi yapar hale gelince daha fazla miktarı arttırmak yerine az ama verimli hale getirmek daha değerli. Çünkü bu hayatta en değerli şeyimiz sınırlı olan zamanımız.
YanıtlaSilİmkân bakımından bolluk içinde olsa da,bu bolluğun hayattan alacağı hazzı arttırmadığını anlamıştı. İmkanlara sahip olmak için harcadığımız ömür ,kullanmadığımız imkanların pişmanlığı ile geçiyor ama insan bu devirde çokta bunları düşünmüyor hep bi imkan artırma derdinde maalesef...
YanıtlaSilAzda ki çokluğun farkına varmak bu hayatta ulaşabilecek en büyük konforlardan biri..
YanıtlaSilHayat içerisinde insan sürekli bir koşturmaca sürekli istekleri için bir mücadele sürekli daha başarılı olmak için bir uğraş veriyor .... nihai olarak insanın son noktada elinde kalan çokta bişey olmuyor aslında.. yiyeceği yemek miktarı belli, içeceği su miktarı belli, alacağı nefes belli, ihtiyaçları belli... imkanlarının fazlalığı çokta bişeyi değiştirmiyor aslında... Alzheimer olduğunda, bi hastalığa yakalandığında, yaşlılık kendini iyice gösterdiğinde... bir kase çorbayı bir kaşık ile içecek durumu bile olmayabiliyor... peki o zaman bu koşturmaca neden, bu hırs neden, bu aşırılaşmış istekler neden ??? Düşünelim biraz ...
YanıtlaSilÇok güzel tespitler olmuş gerçekten ...
az olan çoktur, çok olan da az.. basit ama zor..
YanıtlaSilHayat dengede ilerler. İşine çok fazla zaman ayırmaya başladığında denge de bozulmaya başlar. Böyle böyle başka taraflardan patlak verir. Sonunda artık o işin de bir anlamı kalmaz.
YanıtlaSil“Ne içindi bu kadar çaba” demiş ya yazar.. “Bu gidiş nereye?” sözü aklıma geldi bilenler bilir. Gerçekten bazen iş telaşesinden dolayı hayatı kaçırıyoruz. Hayatımız iş oluyor işçi için de işveren için de öyle. Ama insan ufacık bir zaman ayırıp düşünse diyecek ki ben napıyorum amacım ne bu telaşe ne bu gidiş ner ye? Amaç, insanın giriş kapısı değil de nedir?
YanıtlaSilHayatta hayırlarınızın dışında neyi arttırırsak arttıralım etkisi azalıyor. o yüzden hayırda yarışanlardan oluruz inşallah
YanıtlaSilgerçekten öyle hayırlarımızı artırabilmek iyilerden olabilmek mesele. o zaman yaptığımız işin ve diğer dünyevi şeylerin bir anlamı oluyor.
SilBir süremiz var başı ve sonu belli olan biz neresinde olduğumuzu bilmeden yaşıyoruz ne yaptığımıza dikkat etmek lazım.
YanıtlaSilİnsan hayatında bir kere şunu sormalıdır kendine; sahip olduklarımın hepsini kaybetsem yanımda kimler kalırdı…
YanıtlaSilMerve Aydınlar - azdaki çokluk ne anlamlı - herşey zıttında gizliydi aslında, insan yanıldı
YanıtlaSilİnsan geçici hayatta kalıcı gibi yaşıyor. Daha fazla iş yapayım daha fazla kazanıyım derken ailesini, arkadaşlarını ayırdığı vakti minimuma indirip miktar artışına gidebiliyor. Ama zamanımız kısıtlı dengeli kullanıyor olmalıyız. Hayatımızda dengede olmadığımız herşeyden gol yeriz.
YanıtlaSilBereketi miktarda aramak gerçektende bizim tuzağımız olmuş...
YanıtlaSilAzdaki çokluk…
YanıtlaSilBereketi çok da aramak …
Bereketin anlamını çözmemek …
Ne kadarda acı veriyor insana bunları geç öğrenmek…
Düşünenlerden olalım…
Elinize sağlık.
YanıtlaSilMiktar arttıkça etkisi azalıyor… ne garip değil mi? Peki insan neden miktarı arttırmaya meyilli bir canlı? Mesela bir kuş kendine bir yuva yapıyor “yok ya bu yetmedi daha geniş veya daha manzaralı bi yuvaya geçeyim” demiyor. Ama insan öyle mi :) 3+1 yetmiyor dublex olsun 7+2 olsun istiyor. Yetmiyor yazlığı olsun istiyor. Yetmiyor kral dairelerinde tatil yapmak istiyor. Ya da bi Aslan avımı yakalıyor ve ailesiyle hatta farklı hayvanlarla paylaşıyor ve avı oracıkta bitiriyorlar. Ama insan öyle mi? Miktarı arttırmaya meyilli… Neden ;)
YanıtlaSilHayatımızda ne kadar çok anlamsız şeylerin miktarını artırmışiz değil mi ?
YanıtlaSilİnsan aza kanaat etmediginde malesef çoğu bulamıyor...
YanıtlaSilİnsan belli bir yaşta yaptıklarına dönüp şöyle bir bakıyor. Aslında bu öz denetimi sürekli yapabilmek önemli. Sonra bir bakarız ki koca ömrü neler için harcamışız.
YanıtlaSilMiktarın artması bereketin arttığını ifade etmiyordu...
YanıtlaSilBunu farkeden ve uygulayabilenlerden oluruz inşALLAH🌻
azın bereketi vardır , ellerinize sağlık
YanıtlaSilBu geçici süreçte her şeye gerektiği kadar bedeli, değeri vermek ve dengeyi oluşturabilmek, doğru yolda ilerlemek çok önemli...
YanıtlaSilönemli ve zor olansa bir şeyleri yitirmeden onların değerini anlayabilmek. bu düşüncede olmayınca varış noktamızda yalnız ve elindeki imkanlardan keyif alamaz oluruz. yolun başından itibaren dengeli olmalı insan.
YanıtlaSilNasıl da gizli cevaplar ve aslında çok basit başlayan sorular... Sanki işleri karmaşık hale getiren bizleriz değil mi? Neden mutlu olmak için bir şeylere sahip olmamız gerekir? Üstelik sahip olmanın da sınırı yok, hep daha iyisi daha güzeli var... O zaman meselenin standartlar olmadığını anlayabiliyor insan... Elinize sağlık.
YanıtlaSilOkuduğumda bir zamanlarda ki kendimi gördüm. O işe gereğinden daha çok verdiği emeğin gece gündüz haftasonumu demeden çalışarak kimlerin hayatından çalmıştı çok etkileyici. Bu benide hep üzmüştür. Bi dur kendine gel dedirten bir yazı.
YanıtlaSilNe kadar büyük bir yanılgıymış insanın çok kazandığında daha mutlu olacağını düşünmesi. Oysa insan yaşadıkça öğreniyor. Bereketin miktarla ilgisi olmadığını
YanıtlaSilDaha fazlası olduğunda mutlu olacağını düşünür ve yanılır insan. Çok güzel bir yazı emeğinize sağlık.
YanıtlaSilHayatımızda bir şeylerin miktarından ziyade bize olan temasını artırmak nasip olsun..
YanıtlaSilHersey dengede guzel
YanıtlaSilHersey dengede guzel
YanıtlaSilHerşeyin bir ölçüsü varken insan neden sınırlarda gezer ki
YanıtlaSilAslında her şey birazda soluklanabilmekle ilgili sanki, bazen öyle kaptırıyor ki insan, başkalarının kurduğu sistem içersinde ki mücadeleye kendini. Çoğu zaman farkına varamadan tüketiveriyor en kıymetlisini. Sonuna yaklaştığında eğer varsa nasibi, farkedebiliyor, elinden kayıp giden o kıymetliyi. Yavaşlatmak lazım sanki, hatta mümkünse durdurabilmek azıcık da olsa kıymetliyi. En az onun kadar kıymetli olan bir diğeri için. Düşünüp idrak edebilmeyi.....
YanıtlaSilİnsan keyif aldığı şeyi i yaıpıp odada miktar artırsa dada fazla keyif alıyor ama aslda keyfini bozuyor Aslı’da teşekkürler ..
YanıtlaSilİnsan sahip olduklarının kendisine yeterli olduğunu hiç bilemedi ve daha fazlası için ne yazıkki elinde olanlardan fark etmeden hep vazgeçti.
YanıtlaSilKomşudaki bulgura giderken, elimizdeki pirinçten olmak. Daha fazlası için, sahip olduklarımızdan olmak.
YanıtlaSilDers alınacak güzel bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık
YanıtlaSilAdamın ne iş yaptığını anlayamadım.
YanıtlaSilGerçi mesele o değildi 😊
mesaj verilmiş elinize sağlık
hayatiin kivami en güzelidir, kivamin disina cikinca onun bedeli insana agir gelir... ne fazlasini isticen nede azini yapcan yoksa rahatlik tuzagina girer insan... en iyisi hep bedel ödemek... cok sagolun :))
YanıtlaSilAzı küçümsememek dileğiyle...
YanıtlaSilÖyle bir geçer zaman ki...diye başlayan bir şarkı vardı onu anımsadım bilmem niye :)
YanıtlaSilMiktarı artırarak aşırılığa kaçtığımızda gol yeriz. Dengede olduğumuzda daha konforlu bir yaşama sahip oluruz..
YanıtlaSilSahnede olduğunu anlayabilmek kaç yaşımızda aklımıza geliyor neleri sorgulayabiliyoruz neleri düzeltebiliyoruz.
YanıtlaSilHer şeyin aşırısı zarar. Hayatta konforlu olan dengede olandır. Dengeli harcayan, dengeli mutlu olan, dengeli seven. İstediğinde vazgeçebiliyorsan özgürsün. Aşırılıkta olan bağımlı olmaya mahkumdur.
YanıtlaSilDoyduğu halde yemeye devam eden tek canlı insan herhalde. Aynı şekilde 4-5 ayakkabı yetecekken 50 tane ayakkabası olmasıda aynı doyumsuzluktan geliyor. hep istiyor, çok istiyor, yetmiyor... sonra gene istiyor.... bir vadi dolusu altın versen bir diğerini de isteyebiliyor. çok ayayip bir canlı türü. Uzaylılar falan var mı bilmem ama varsa ve birgün bizi ziyayete gelseler, insanoğlunu tanıdıkları anda arkalarına bakmadan uzay gemileriyle ışık hızında geri kaçarlar sanırım. öyle gibi geldi bana sanki...
YanıtlaSilKararında az olanın yetebileceğini anlamak ümidiyle..
YanıtlaSilİnsan yasayı bilmeden hayatının kaliteli bir şekilde ilerlemesi bazen zor oluyor
YanıtlaSilHayat yolculuğunda insan dengeye gelmek istiyorsa bu sadeleşerek bir kıvam oluşturmaktan geçiyor.
YanıtlaSilAzdaki çokluğu anlayabilmek, elinize sağlık
YanıtlaSilAslında mesele amaç değil mi? Yazıyı okurken aklıma “bu gidiş nereye?” sorusu geldi. Gerçekten bunca yapıp ettiklerimiz neyin / kimin uğrunda? Neyi neden yapıyorum? Aklımda deli ama esaslı sorular :)
YanıtlaSilZenginlerin evde yaşamak için çok çalışmaktan eve gelememesi ve evde hizmetçilerin sefa sürmesi.. :) Trajikomik. İnsan daha fazla kazanacağım derken aslında neleri kaybediyor..
YanıtlaSilZüğürt bilseydi zenginin malında bir hayır olmadığını konuşurmuydu hiç :)
YanıtlaSil