Ana içeriğe atla

HAYATA TUTUNMAK




            Nevzat, kendi alanında uzman olan; bir elin beş parmağını geçmeyen insanlardan biriydi. Fizik, onun küçüklükten beri vazgeçilmez ilgi alanıydı. Mekanik, statik, hareket… Derken zamanla kuantum fiziği ile beraber maddeyi algılama ve anlamlandırma biçimi çok değişmişti. Bu kâinat, onun için artık koca bir enerji yumağı olmuştu. Nereye baksa, onu en küçükten en büyüğüne kadar frekanslar, fotonlar, atom altı parçacıklar olarak görüyordu.


    Nevzat’a göre artık özellikle kuantum fiziğinden sonra, somut veya soyut her şey ama her şey aslında parçacık düzeyinde hareketli, birbiriyle bağlantılı ve iletişim halindeydi. Kendisi fizikçi olmasına rağmen, psikolojik problemleri sanki matematik problemi çözer gibi somutlaştırır, çoğu insanın aklına gelmeyecek metaforlarla çok kolay anlatabilirdi. Dışarıdan bakıldığında fizikçiden çok psikolog sanıldığı da olurdu Nevzat’ın. İnsanların çoğunu çabuk yoran durumlar, Nevzat’ı yormazdı. İnsan beyninin nasıl çalıştığını çok önceden çözmüştü. İnsanların zorlandıkları pek çok konu, onun için refleks haline gelmişti adeta. Uzun tekrarların ardındaki süreçlerde ustalaşmıştı zihni. Problemleri çözerken pek düşünmezdi, kolay gelirdi bu tip şeyler ona ve keyif alırdı başkalarına fayda sağlamaktan. Dolayısıyla bu durum onu  hiç yormazdı.

Uluslararası savunma sanayine bağlı bir firmanın arge bölümünde çalışırdı Nevzat. Çalıştığı projelerden pek bahsetmezdi. Gizlilik derecesi üst düzey projelerden sorumluydu.  Pek çok alanda başarılı olmasına rağmen onun da kendi içinde korkuları ve zayıflıkları vardı. 35’li yaşlardaydı ve hala ayağı yerden kesildiğinde bir türlü kendini güvende hissedemiyordu. Gökyüzü onu çok tedirgin etse de su daha korkutucu geliyordu Nevzat’a. Daha küçük yaşlardan itibaren arkadaşları, ona göre balık gibi yüzerlerken o kıyıdan ayrılamaz, ayağı yerden kesildiği an panikler ve hemen geri dönerdi. Oysa ki o bir fizikçiydi ve suyla ilgili onlardan çok daha fazla bilgiye sahipti. Fakat vücuduna bir türlü söz geçiremiyordu. Bir şekilde bu ve benzeri eksikliklerini çevresine çok da belli etmeden bu zamana kadar gelebilmişti. Kendi kendine halletmeliydi bunu Nevzat bu saatten sonra ve artık o gün gelmişti. Masanın üzerindeki telefona uzandı ve babasını aradı. Belli etmemeye çalışsada heyecanlanmıştı ve kontrolsüz bir şekilde kalp ritmi hızlanmıştı bile. Ardından sakinleşmek için bardaktan bir yudum su aldı ve genzine kaçan suyla öksürük krizine girdi.  Hafta sonu eve gelmeyeceğini, dinlenmek için uzun süredir gitmedikleri o küçücük koydaki kulübelerine gideceğini zar zor söyledi babasına.  Ardından telefonu kapattı. Babası oğlunu iyi tanırdı ve onunda yaşlı kalbi bir an hareketlendi. 





Düşüncesi bile Nevzat’ı heyecanlandırmaya yetmişti. Ne olursa olsun çözecekti bu problemini, kararlı ve çok netti. Biliyordu ki bu onun için bir kırılma noktasıydı ve yine biliyordu ki sadece bilmek yeterli değildi, bildiğini uygulayamadıktan sonra. Nevzat kulübeye vardığında saat akşam 10 civarlarıydı. Uzun süredir gidilmediği için doğal olarak insanın yaşamın olmadığı her yer gibi bakımsız görünüyordu burası da. Ne de olsa bilinç verememişlerdi bir süredir küçük kulübeye. Yan komşuları Ahmet amcaların ışığı hala yanıyordu. Göz ucuyla onların güzel bahçeli, yumuşak dalga seslerinin tınısyla kumsalın okşandığı evlerine bakarken, tebessüm etti. Sonra içerisi daha korunaklı ve bakımlı olan kulübesine girdi. En azından bir kaç gün geçirebileceği imkânları vardı küçük sığınağının. 

Çok zaman kaybetmeden ertesi gün vereceği büyük sınava hazır olmak için yattı. Çok sağlıklı bir uyku almasa da, şimdilik her şey planladığı gibi gidiyordu. Sabahın o ilk ışıklarıyla beraber deniz çarşaf gibi masmavi uzanıyordu gözlerinin önünde. Her zamanki o derin bakışları sanki yok olmuştu denizin gerçekliği karşısında. Ahmet amcasının ona olan sevgisine güvenerek, iskeleye bağlı kayığını yavaşça salıverdi denizin kucağına. Her ne kadar kalp ritmi artsa da ayakları henüz kayığın ahşap tabanına basıyor ve o uzun küreklerde sanki onun kollarıymışcasına suya batıp çıkıyorlardı. Nevzat nörolojisini hazırlıyordu bir yandan, o yıllardır beklenen büyük kavuşmaya. Kıyıdan 100-150 metre kadar uzaklaştı ve tamam dedi. Kayığın demir çapasını baş taraftan suya bırakıverdi. Üzerine sıçrayan birkaç damla serin su onu bir an iç algısından çıkardı. Enteresan bir şekilde sakindi. Bunu fırsat bildi ve hiç düşünmeden bedenini kayığın yan tarafından serin maviye bırakıverdi. istemsiz bir şekilde sağ elinin kayığın kenarına kilitlendiğini fark etti Nevzat. Duyguları o kadar alt üst olmuştu ki heyecandan, bütün planını unuttu ve çok hızlı bir şekilde devamlı nefes alıp vermeye başladı. Kalbi yerinden fırlarcasına çarpıyordu. Bağırmak istedi ama yapamadı, ayakları suyun içinde basacak bir yer, bir şey arıyordu. “Sakin sakin” diye telkin etmeye çalıştı kendini, suyun serinliği ve vücuduna uyguladığı baskıyla bilinci yavaşta olsa yerine gelmişti. Birinci aşama tamam dedi. Kayık onun can simidiydi, tam da planladığı gibi. Ayakları suyun yoğunluğuna alışmıştı ve ufak aç kapalarla elini kayığın kenarından hızlıca bırakıp tekrar yakalıyordu. Biraz tekrardan sonra buna alışmıştı ve yaşadığı bu küçük heyecan hoşuna gitmişti Nevzat’ın. Duygularının kontrolü bir defa elden çıkmaya başlamıştı. Derin mavi ile farkında olmadığı bir satranç oyununa başlamışlardı sanki. Oysaki insanın duyguları kontrolden çıktığında kararları da, davranışları da bundan etkilenmeye başlıyordu. Kayığın arkasında olduğundan sahili göremiyordu. Bu duygu yoğunluğu bir anda aklının önüne geçti ve tam zamanı dedi. Sadece küçük bir iki kulaç atmak için ellerini salıverdi. Elini bırakır bırakmaz duygusal yoğunluğu dahada arttı ve heyecanla çırpınmaya başladı mavi çarşafın üzerinde. Derin mavi, vezir demişti sanki beklenmedik bir hamleyle. Zihni ne yapması gerektiğini biliyor ama yeteri kadar tekrarı olmayan bedenine söz geçiremiyordu. Can simidinin o uzun kollarını yakalamak istedi ama beceremedi. Bilinci kapanmasın diye çabalıyordu fakat artık kontrol onda değildi. Kendini fark edemediği o duygusal zaman dilimine çoktan teslim etmişti bile. Kayıktan birkaç metre ilerdeydi, artık enerjisi de kalmamıştı bilinçsiz ve kontrolsüz çırpınışları sonunda.  Mavi onu  derinliklerine doğru çekerken, ağzından çıkan hava kabarcıklarıyla ben daha elenmedim dercesine elini mavinin dışındaki ışığa uzatıyordu. Kolay pes etmeyen iyi bir satranç oyuncusuydu Nevzat. Eline çok daha güçlü bir elin değdini hissetti son anda ama sırtını kalesine yaslarken bilinci çoktan kapanmıştı bile.’’







   Zeynep kitabın daha 15. sayfasındaydı ama kendini karmaşık duygular içinde bir serüvende bulmuştu bile. Aynı Nevzat gibi onun da duyguları aktifleşmişti ta ki annesinin o sevecen elinin başının üzerinde gezdiğini hissedinceye kadar. Annesi “hadi artık yat Zeynep” dediğinde, saatin henüz farkına vardı. Önce yavaşça kitabın arasına ayracını yerleştirdi sonra aklına babasını bir türlü yenemediği o çok sevdiği satranç oyunları geldi. Onun her şah dediğinde babasının gülümseyerek mat deyişleri. Tebessümle battaniyesini üzerine çekerken “ Mat babacığım ” diye mırıldandı ve gözlerini kapadı.

            Gerçekten de  zihin değil midir insanın dünyasını anlamlı kılan ya da anlamsızlaştıran? Soyutta ifade edemediği pek çok kavram değil midir aslında, kendisinin kim olduğunu bilmeden onu biçimlendiren?




            Peki o zaman akıl nedir? Duygu nedir? Nedir düşünce, bilinç, zekâ? Nedir bozan insanın kimyasını? Peki gerçekten var mıdır zihnin de bir kimyası?









Yorumlar

  1. Bu soruyu bende hep soruyorum kendime.. ayni olay tam burnumun dibinde yasadim, cok yakin bir tanidik ve ortada kaldi öyle, malesef o cikamadi basina gelenden... hayat bize aslinda cok sey anlatiyor ama yani akil Veya duygu veya diğerleri aslinda bize neyi ifade ediyor çok merak ediyorum. Okudukca burdaki yazilari hakkatten birseylerik hayatimda degisitini görüyorum canlandiriyorum olaylari kendi yasadiklarimdan ve tebessüm ediyorum 😁 sağolun

    YanıtlaSil
  2. Tıpkı Nevzat gibi, biz de bazen en bildiğimiz konularda bile kendimizi çaresiz hissedebiliriz ve bu durum bizi endişeye sürükleyebilir.Ancak önemli olan, bu zorlukların üstesinden gelmeye çalışmak ve kendimizi keşfetmeye devam etmektir. Ben kimim ?

    YanıtlaSil
  3. İnsan önce problemini kabul etmeli problemini kabul etmeyen insan çözüm için adım atamaz. Cesaret korkularına rağmen adım atmaktır. Adım atarken de tedbir almaktır.

    YanıtlaSil
  4. İnsanın duygularının aktifleşitiği durumlarda bilinçli kararlar almak gerçekten zor. Beynin nasıl çalıştığını anlarsak insanın hayatta neden kararlarında bir ilüzyona düştüğünüde anlarız. Güzel bir yazı kaleme almışsınız elinize sağlık

    YanıtlaSil
  5. Dinçer Baştuğ29 Eylül 2024 20:42

    Bir şeyi çok istediğimiz zamanlarda kalbimiz yerinden çıkacak gibi oluyor. İnsan o anda isteklerini dizginleyemiyor. Eğer zihnin kimyası varsa bu durumunda çözümü vardır…:)

    YanıtlaSil
  6. Davranışlarımızı, dolayısıyla yaşam şeklimizi belirleyen şey düşüncelerimizdir.

    YanıtlaSil
  7. Türkiye Cumhuriyeti Profesörü ünvanlı tek Türk olan ve dünyada "Türk Einstein" diye tanınan Oktay Sinanoğlu'nun da dediği gibi her şey kimyaysa, bence de zihninde kimyası vardır. Gene profösöre göre sadece zihnin değil toplumsal meselelerin bile bir kimyası vardır. Yazıyı tekrar okuduğumda detaylarda sanki daha farklı yerlere de gidecekmiş gibi hissettim süreç.

    YanıtlaSil
  8. Nevzatın hikayesi hepimizin hikayesi aslında fizikçi olması sutun kaldırma kuvvetini biliyor olması ana inanması yüzmesini sağlamadı mesele şnandıpını kabul etmekti kabul ettiğinde insan teslim oluyor ve heyecanlanmıyor geriye baktığımda gördüğüm tekşey ne çok şeye inanmışız ve nekadar az kabul etmişiz ve bundan dolayı hayatı zorlaşrırmışız

    YanıtlaSil
  9. Peki biz gerçekten kim olduğumuzu biliyormuyuz.?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nasıl bilebiliriz kim olduğumuzu?

      Sil
  10. İnsanın korku larını üzerine bu denli bilinçli gitmesi ne güzel ..
    Ancak insanda korkular kayğı ları sevinçleri oluşturan ne hep merak etmişim dir gerçek ten duygu ne akıl ne bilinç nasıl calışıyor

    YanıtlaSil
  11. Gerçekten de insanın nabzı hızlandığında, bilinci kapandığında tamamen duyguları ile düşünemeden hareket ediyor. Ben de buna benzer durumu lunaparktaki herhangi bir oyuncağa bindiğimde yaşıyorum :)

    YanıtlaSil
  12. Zihin başlı başına garip ve irdelendikçe heyecan uyandıran bir dünya. Kendisi insan hayatında soyut ama soyut ile somut arasındaki köprüyü kuran aracılara sahip. Duygu, akıl gibi.. Zihin terazisinin kefelerinde yer alan duygu, akıl gibi alt dizinlerin aslında birlikte karar verme sürecinde düşünce ekseninde çalışırken vardığı bir kaç nokta var. İkisi birden aynı miktarda seçilemiyor ve sürekli bir hareket var. Önce akıl ile fayda aranmalı, tamam ama duygu da etkisel olarak sıfıra inmiyor, bu esnada. Ya hep ya hiç olmadığı gibi, boş alan da yok. Sürekli bir hareket ekseni var zihinde. Bir başka dikkat çeken nokta ise irade ile yapılan her seçim aslında diğerini de elemek oluyor bu arada. Hey Allah' ım! Garip garip işler :)

    YanıtlaSil
  13. İnsanın düşüncesinin gittiği yerde halletmesi gereken bir mevzu var demektir

    YanıtlaSil
  14. Nevzatın yaşadığını o kadar çok yaşadım ki sonunda suyun kaldırma kuvveti beni kaldırmıyor diye düşündüm :)
    Somut yasa bu ama soyutta da bilim kapanınca insan doğru karar veremiyor o yasayı da kaçırmışım galiba... Teşekkür ederim

    YanıtlaSil
  15. Nevzatın yaşadığını o kadar çok yaşadım ki sonunda suyun kaldırma kuvveti beni kaldırmıyor diye düşündüm :)
    Somut yasa bu ama soyutta da bilim kapanınca insan doğru karar veremiyor o yasayı da kaçırmışım galiba... Teşekkür ederim

    YanıtlaSil
  16. İnsanın sınavı dugularıyla galiba, duygularını kontrol eden yönetimi ele alıyor. Kontrol edemediğinde doğaçlama hayat seni bekliyor:(

    YanıtlaSil
  17. İnsan yıllarca uğraşırda kendini tanıyamaz, ama bir olay yaşarda kendini, öz direncini düzeltebilecek netlik ortaya koyabilir. Net olmak insanın potansiyelini artırıyor.

    YanıtlaSil
  18. Evet gerçekten zihnin de bir kimyası vardır ve o bozulunca seçimlerimiz de aleyhimize dönmeye başlar.

    YanıtlaSil
  19. Düşünebilmek insana verilen çok büyük bir nimet… hayatı anlamlı kılan şey oradaki anlamı idrak edebilmek insan aldığı nefes için imkanları için bazen şükrediyor ama düşünebilme becerisi için şükretmeyi unutuyor ne kadar şükretsek az…

    YanıtlaSil
  20. İster istemez heyecanlandığımız anlar oluyor. Farkında olmadan bilincimiz daralıyor, düşünemiyoruz. Olay olduktan sonra aklımız başımıza geliyor. Peki heyecanlanmamak için ne yapmalı?

    YanıtlaSil
  21. Korkularımıza ve kaygılarımiza rağmen hareket edebiliyorsak bu hayatta birseyleri degistirebiliyoruz

    YanıtlaSil
  22. Nevzat , korkularına rağmen bir cesaret göstermiş. Bizimse kafamız Zeynepten bile karışık... :)

    YanıtlaSil
  23. İnsan bir şeyi çok istediğinde yanlış şeyler yapabiliyor hayatta, güzel örnekleri verilmiş yazıda. Emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  24. baskı anında duygularımız direksiyona geçtiğinde durdurmamız mümkün değil... elinize sağlık

    YanıtlaSil
  25. okurken harbi heyecanlandım. Nevzatın son durumunu merak ediyorum bilen var mı? :D

    YanıtlaSil
  26. Duygu miktarı artıp yoğunlaşınca insan mantıklı davranamaz oluyor. Bilincin sağlıklı çalışmasına engel oluyorsa nasıl duygumuz aşırılaşınca yöneteceğiz?

    YanıtlaSil
  27. Gerçekten insanın duygusal yoğunluğu artınca ve çok heyecanlanınca en iyi bildiği şeyleri bile yapamaz hale geliyor. Peki çok heyecanlanmanın önüne nasıl geçebiliriz?

    YanıtlaSil
  28. bilmek yeterli değildi, bildiğini uygulayamadıktan sonra..

    YanıtlaSil
  29. Zihin okadar güzel işliyor ki sadece bilmemiz gereken kullanım kitapçığını okumak . Bu da Kim Kimdir’den geçiyor.

    YanıtlaSil
  30. Keske direk suya atlamak yerine bilincini nasil acik tutacagina dair bir egitim alsaydi oncesinde :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder