Yıllarca gayret göstermek ve bir yerlere gelebilmek için gençliği harcamak kolay iş değil. İş hayatına başlanılan o ilk yıllar… Yapılan saçma sapan yanlışlar… İş yapmak için harcanan zamandan çok yapılan hataların düzeltilmesi için harcanan zaman… İnsanın “Yeter artık ben yapamayacağım!” diye çığlık atmasına az kalıyor.
Kolay mı insanın, bu sefer daha dikkatli olacağım, diye işe başladıktan sonra hiç aklına gelmeyecek yerde hata yapması? Bitti sanılan işe tekrardan başlamak… Zaman, emek, malzeme maliyetlerini kabul etmek zorunda kalmak… Para kazanmak için başlanan işten zarar etmeden çıkmak için gayret göstermek... Kolay mı?
Aradan yıllar geçti. İnsan artık geçen bunca yılın karşılığında bir şeyler görmek istiyor. O hatalar… Ah o hatalar… Neyse ki geride kaldı. Daha rahat, sorun çıkmadan alınan işleri teslim etmenin vakti geldi, diye düşünmeden olmuyor. Derdimiz işimizi alnımızın akıyla teslim edebilmek ama çevredekilere bakınca onların derdi sanki daha çok kazanmak. Allah onlara daha çok versin, diye gönül avutulduktan sonra neden çevresinde aynı işi yapan arkadaşların durumlarına, yaşantılarına bakılır ki? Malum insanoğluyuz, başkaları ile mukayese yapmadan duramıyoruz: "Adamlar çoktan zengin oldular bile. Kendilerinin arabalarını geç, eşlerinin arabaları bile benimkinden iyi."
Zaten çok da iyi bir hayat yaşayamayan eşe karşı mahcup duruma düşmek, bardağı taşıran son damlaydı. "Damla" dediğime bakmayın, bana denizler dolusu gibi geldi. İnsan sıkıntıya katlanıyor da sevdiklerinin o sıkıntıyı yaşamasını istemiyor.
Yemekten sonraydı. Salonda otururken eşimin, arkadaşıyla telefon konuşması duyuluyordu. “Orası olmaz” dedi. Ekledi ardından. ‘’Kucağımda çocukla taa oraya nasıl geleyim? Size kolay, arabanız var. Biriniz de bu tarafta oturmuyorsunuz ki!’’
Sonra mutfağın kapısı usulca kapandı. Kapı kapandığı an çıkan o son ses yankılandı kulaklarımda. Duymamı istemedi. Duyup da üzüleceğimden çekindi. Birkaç dakika sonra elinde bana yaptığı kahveyle geldi. Niyeti kahve değildi aslında. Duyup duymadığımı kontrol etmekti. Hiç belli etmedim ama içimden geçirdim. Bir adam olamadık diye kahrolurcasına.
Aslında çalışmamaktan, tembellikten değil. Aslında yapamayacak olmaktan da değil. Çevremiz yok ki onlar gibi. Büyük işler hep onlara gidiyor. Çevresi olan işleri kapıyor. Hem de işi benim kadar bilmese de.
Fırsat gibi görünen o büyük işin gelişi, mutfak kapısının kapandığı gecenin sabahına denk geldi. Gidecekleri adresi ararken yolu kaybetmişler. Adres sormak için içeri girdiler. Teslim etmek için kolilediğimiz işlerimizi görünce: “Bize de lazım bunlardan.” diyerek konuya girdiler. Talepleri, benim altı aylık üretimimden fazla. Yaptığımız işin fiyatını öğrenince inanamadılar. Biri ötekine seslendi: “Ben sana demiştim, bu adam bizi kazıklıyor, diye. Bırakalım artık onunla çalışmayı. Bak abinin malları bizimkilerden de kaliteli.”
Beni can evimden vurmuştu. Elbette kalitelidir diye iç geçirim. Açık hesap çalıştıkları halde bana güvenmelerini sağlamaya çalıştım. Artık benim de büyük müşterim oluyordu. Hem bakarsın bu referans sayesinde yepyeni bir çevreye de girerdim.
Kısa bir süre sonra siparişler büyüdü, büyüdü. Ta ki onlara ulaşamayıncaya kadar. İşi döndürebilmek için aldığım borçlar… Tedarikçilere olan hesaplar… Yıllarca benimle çalıştıkları halde gözümün görmediği müşterilerle kala kalmıştım. Ne yapacağımı kara kara düşünürken karşı komşum sordu: “Hiç anlamadın mı adamların dolandırıcı olduğunu?”
Size gerçeği söyleyeyim mi? Anlamadım. Aklıma gelmedi değil ama dedim ya o mutfak kapısının sesi… İsteğim o kadar büyüktü ki. Bu kadar büyük firma sahibinin imalathanelerin arasında işi ne? Madem o kadar kurumsallar nasıl sözleşmesiz, açık hesap iş yapıyorlar? İletişim araçları nasıl olur da hep şahsi cep telefonları olur?
İsteğimin büyüklüğü,
Başkalarıyla kendimi kıyaslamam,
Beğenilme isteğim,
Süreç karşısında sabredememem benim gözümü kör etmişti.
Göz göre göre lades, bu oluyor herhalde. Allah’tan ellerindeki malı bozdurmaya çalışırlarken yakalandılar da bende açtıkları yara izi çok büyük olmadı.
Ben kim miyim?
Aynaya bak!
Böyle böyle kim bilir ne kadar işletme battı gitti…
YanıtlaSilİsteklerimiz mi bizi yönetiyor biz mi isteklerimizi?
YanıtlaSilİnsanoğluoğlu o kadar aceleci ki hemen sonuca gidiyor, sayıya oynamak istiyor oysaki bereket ya aza saklanmışsa ?
SilAz önce akşamları televizyonda gördüğüm haberler kadar gerçekçi bir yazı okudum :)
YanıtlaSilİnsanın radikal istekleri olunca, hele bir de o isteğe mantık da uydurmaya başlayınca.. yani hayat isteklerin kontrolüne girince seyreyle temaşayı..
YanıtlaSilBen kim miyim?..:)..
Bilmeyen insanın seçimini duyguları yapıyor. Aktifleşen duygular da hep yanıltıyor. Böyle böyle hayat çıkmaza giren bir yanlışlar yumağı oluyor…
YanıtlaSilEllerindeki malı bozdurmaya çalışırken yakalanmışlar herzaman böyle olmuyor yakalayamayan batan çok insan var
YanıtlaSilTahminen herkesin hayatımda buna benzer bir öykü var galiba. Yoksa benimi anlatıyor benzer bir öyküyle. Anlayamadım...
YanıtlaSilEvet hikaye farklı olsada sonuç çok tanıdık
YanıtlaSilSebepler farklı olsada aynadaki kişi ticaretle uğraşmış herkes olabiliyor...
YanıtlaSilEmeğine sağlık...
İnsanı yoldan çıkaran hep hevasının peşinden gitmek oluyor. İnsan hep kendisini kısa yoldan zengin edecek şeyleri tercih ediyor, oysaki sır emekte ve çalışmakta saklı. Yeteri kadar hakedişi olmayanın çıraklıktan çıkma hakkı olmuyor malesef. Kişinin istekleri arttığında duygularıda aktifleşir, hiç bir şeyi göremez olur. Herkesin başına gelebilecek öykülerden. Elinize sağlık.
YanıtlaSil"Yeteri kadar hakedişi olmayanın çıraklıktan çıkma hakkı olmuyor malesef" ne kadar özel bir cümle, deneyim ve bilgi birikiminin önemi, herhangi bir alanda uzmanlaşmak için belirli bir süre çıraklık yapmak ve bu süreçte gerekli bilgi ve becerileri kazanmanın da önemini vurgulamışsınız. Teşekkürler
Silİnsan görmez olunca gözüne soksan, görsün diye ne kadar uğraşsan.. Yaptığın yetmez kalır noksan
YanıtlaSilİnsan araba almak istiyor olabilir bu isteğini yanlış yolla da çözebilir, yapması gereken şeyleri yaparak da çözebilir ama çözümü irdelemeden bu beni nereye götürecek diye bakmadan hareket ederse sıkıntı olur çünkü mevzu aslında araba almak değil, senin yapman gereken hamle ve sakınmaları yapman ki zaten bunu yapıyorsan araban ya olur ya da zaten arabaya pek özenmezsin çünkü probleminin soyuttaki asıl sebebini halletmişsin hamle ve sakınmada gerekeni yapıyorsan
YanıtlaSilSanki beni anlatmışınız.. Aynaya baktımda yüzümü çevirdim.. Başka kimler kendisi ile yüzleşti?
YanıtlaSilİnsan hayatındaki sonuçları okadar önemsediki ne yapacağını unuttu, sebepleri unuttu, dolayısıylada sebebini oluşturmadığı herşeyde sonuç isteğini körükledi.
YanıtlaSilYazının detaylarında çok güzel mesajlar vermiş hocam, eline sağlık. Hayattan gereğinden fazla beklentiye girmek ve aynı şekilde ilişki içinde olduğumuz insanlara da gereksiz beklentiler vermek, insanı mutsuzluğa sürükleyip öz güven kaybına da sebep olabiliyor. İnsana yetersizlik hissi, depresif bir durum oluşturabiliyor ki zannımca pek çoğumuz zaman zaman bu hal içinde olabiliyoruz. Sanki bir ara geçmişe gider gibi oldum. Çok güzel işlemiş hocam konuyu sağ olsun.
YanıtlaSilİnsan asıl kıyasının kendisi olduğunu ne yazık ki unutuyor…
YanıtlaSilİstek arttıkça bilincimiz kapanıyor. Hele birde hatalarımız üzü suretiyle bu Sefer çözümde bizden gizleniyor. Git gide dahada çözümsüz hissediyoruz kendimizi.
YanıtlaSilZaten hayatta başımıza ne işler geliyorsa isteğimizin büyüklüğünden gelmiyor mu?
YanıtlaSilBazen göz görse de gönül aldanır derler ya .. o hesap işte ..
YanıtlaSilİstek başlayınca önünde set olsa durulmuyor bazen
Gerçek hayattan alıntı bir hikaye , kimler kimler geçti gözümün önünden okurken.
YanıtlaSilBizlere gerçeğe ulaşmamızda araç için verilmiş olan her şey, aşırı isteklerimiz yüzünden büyük yaralar açabiliyor…
YanıtlaSilİstekleri aynayı buğulaştırmış sanırım ama her zaman ümit var...
YanıtlaSilÇok etkileyici, asil mesele hep kendimizde.. her türlü aynaya bakiyoruzda ama hep süslü olani görüyoruz o aynaya bi farkli gözle bakmak gerek. Bu yazidan sonra aynaya nasil bakarim net :) Asil gerçeklerde cözüm dimi?
YanıtlaSilGknUnsl
YanıtlaSilBaşarıyı sadece maddi kazançlarla ölçmek yerine, içsel huzur ve mutluluğu da göz önünde bulundurarak, kendi başarı tanımımızı nasıl yeniden şekillendirebiliriz?
YanıtlaSilGünümüzde ticaret daha da zorlaştı malesef, hak hukuk tanıyan düzgün ticaret yapan esnaf sayısı çok az..
YanıtlaSilYağmur az az yağdığında bahçeni besler fakat birden yağmur yağdığında bahçeyi alıp götürür... Azda bereket vardır...
YanıtlaSilBi solukta okudum. Okurken bu hikaye çok tanıdık dedim....
YanıtlaSilİnsan kıyasladıkça mutsuzlaşıyor mu bu hayatta? Başkasının imkanına bakıp kendini eksik hissetmenin sonu yok çünkü hep senden daha iyisi bu hayatta mutlaka olacak. Biz adaletli görebilmemiz için iyisini gördüğüm gibi daha kötüsünü de görmeliyim yoksa aldatılanlardan ve adaletsiz davrananlardan olurum.
YanıtlaSilHer şey işaretini vererek geliyor aslında ama göremediğimizde işler karışmaya başlıyor…
YanıtlaSilBu yazıda dikkatimi çeken ' kıyas' konusu oldu. İnsan aslında kendini baz alsa ne duyguları aktifleşip yanlış seçimler yapacak, yapsa da hatasını tekrarlama olasılığı azalacak. Kıyası başkaları ile yada kendi sonuçlarını başkalarının sonuçları ile kıyasladığı yer aslında o hikayedeki sonun başlangıcı olabiliyor insan için.
YanıtlaSil