KEŞKE HER ŞEY RÜYA OLSAYDI



Kenan, Anadolu’nun şirin bir kasabasında çiftçilik yapan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Babası sert ve otoriter bir adamdı. Köy hayatının güzelliklerinden çok, tarlaların sulanması ve hasat dönemlerindeki ağır iş yükünü çocuk yaşta omuzlamak zorunda kalan Kenan, içten içe bir söz vermişti:

“İleride evlenip bir oğlum olursa ona her şeyin en güzelini yaşatacağım. Ben babam gibi olmayacağım.”

 Daha ilkokul çağında ata binmeyi, traktör sürmeyi ve tarla sulamayı öğrenmişti. İşçilerin yemeklerini taşır, bazen de babasının isteğiyle tarlada çalışanların yevmiyelerini dağıtırdı. Lise yıllarında ise hem okula gidiyor hem de babasına destek oluyordu.

  Hayat bazen insanı erken yaşta sorumluluklarla tanıştırır. Başlangıçta yük gibi görünen bu durum, aslında insanı geleceğe hazırlayan bir süreçtir. Ancak Kenan, yaşadığı zorlukları bir eziyet olarak görüyor ve ileride bir çocuğu olursa, ona asla bu sorumlulukları yüklememeye kararlıydı.

Yıllar hızla akıp geçti. Kenan, üniversiteyi bitirip makine mühendisi oldu. Aynı okuldan arkadaşı Filiz’le mezun olduğu yıl evlendi. Evliliklerinin ikinci yılında oğulları Tuna dünyaya geldi. Kenan, bir yandan yeni başladığı işinde çalışırken, diğer yandan eşiyle birlikte uykusuz gecelerde Tuna’nın ağlama nöbetlerine katlanıyordu.

 Tuna ilkokula başladığında Kenan, “Benim oğlum babası gibi olmayacak.” diyerek her sabah onu kendi elleriyle okula bırakıyordu. Oğlunun kıyafetleri, yemeği, eğitimi… Her şeyle yakından ilgilenmek ona keyif veriyordu. Kendi içinde şöyle düşünüyordu:

“Eğer oğlumla çok ilgilenirsem hem beni çok sever hem de hayatta hiç zorluk çekmez.”

Zamanla evde her şey Tuna’nın isteklerine göre şekillenmeye başladı. Kenan, oğlunun her dediğini yapıyor, bazen onun yüzünden işini bile aksatıyordu. Gidilecek lokanta, izlenecek film, tatil planları… Her şey Tuna’nın isteğine göre belirleniyordu. Tuna adeta bir prens gibi yetişiyordu; hayatında “hayır” kelimesini duymamıştı.

 Ancak sevgi ve ilginin dozajı kaçırılınca, sonuçlar bazen düşündüğümüz gibi olmaz… Kenan ve Filiz, yaptıkları bu fedakârlıkların ileride telafisi mümkün olmayan bir sürecin başlangıcı olacağını nereden bilebilirlerdi ki?

 Bir gün okul müdürü Kenan’ı acilen okula çağırdı. Telaşla gittiğinde, Tuna’nın servise binmek istemediğini, derslerinde büyük bir düşüş yaşadığını ve sınıf arkadaşlarıyla sürekli kavga ettiğini öğrendi.

Kenan, bu durumu okulun ve öğretmenlerin hatası olarak görerek hemen çözüm aradı. Tuna’yı devlet okulundan alıp özel okula yazdırdı. Oğluyla iki kat fazla zaman geçirmeye başladı. Ödevlerini birlikte yapıyor, hatta çoğu zaman onun yerine araştırma yaparak ödevlerini tamamlıyordu.

Ancak bu yeni düzen de işe yaramadı. Tuna, özel kolejde de düşük notlarla mezun oldu. Kenan’ın hayalini kurduğu baba-oğul ilişkisi de giderek bozulmaya başlamıştı. Oğulları, zaman zaman anne ve babasıyla tartışıyor, eve gelmeyip arkadaşlarında kalıyordu.

 Kenan ve Filiz, birbirlerine dert yanıyordu:

“Neden böyle oldu? Oysa biz onun her isteğini yaptık!”

 Oysa sorun tam da buydu: Onun her isteğini yapmış olmaları…Bazı anne-babalar, çocuklarının sorumluluklarını üstlenerek onlara iyilik yaptıklarını sanır. “Ona her istediğini verirsem sevgimi göstermiş olurum. Böylece o da beni sever.” düşüncesiyle ilginin dozunu kaçırırlar. Oysa bu hayatta her şeyin fazlası zararlıdır…

Tuna, babasının desteğiyle pahalı bir özel üniversiteye başladı. Yurtta kalmak istemediğinde, Kenan ona özel bir daire kiraladı. Ne de olsa, oğlunun babası gibi sıkıntı çekmesine gerek yoktu. Her şeyi güzel yaşamalıydı…

Ancak okul dersleri kötü gidiyor, Tuna sık sık “Bu okulu sevmiyorum, bırakmak istiyorum.” diyerek ailesini bunaltıyordu.

Bir gün Kenan, iş toplantısındayken bilinmeyen bir numaradan arandı. Telefondaki ses panik içinde konuştu:

“Oğlunuz kavgaya karıştı. Acilen karakola gelmelisiniz.”

Kenan karakola gittiğinde, sadece bir kavga meselesiyle karşılaşmadı… Oğlu Tuna’nın uyuşturucu kullandığı tespit edilmişti.

Akşam Tuna her şeyi itiraf etti. Başlangıçta sadece rahatlamak için arkadaşlarından aldığını, ancak zamanla bağımlı hale geldiğini söyledi. Onsuz yapamaz hale gelmişti…

Bugün Tuna, bir klinikte bağımlılık tedavisi görüyor. Kenan ise her fırsatta içini döküyor:

“Ben ona ne istediyse yaptım. Yemedim, yedirdim. Giymedim, giydirdim. Nasıl bu hale geldi, anlayamıyorum…”

Kenan’ın “Oğlum benim gibi olmasın” diyerek çıktığı yol, sonunda büyük bir pişmanlığa dönüştü.

 

“Ben ezildim, o ezilmesin.”

“Ben çok çalıştım, o çalışmasın.”

“Ben çocukluğumu yaşayamadım, o yaşasın.”

 

Bunlar iyi niyetle kurulan cümlelerdi ama hatalar zincirini başlatmıştı. Sevgi, her isteği yerine getirmek değil; gerektiğinde hayır diyebilmekti.

Anne-babalar, çocuklarını mutlu etmek isterken bazen farkında olmadan onları hayatın gerçeklerinden uzaklaştırır. Ama unutmamak gerekir ki hayat denge üzerine kurulmuştur. Eğer insan, bu dengeyi kaçırırsa, problemler de işte tam o noktada başlar…

Keşke her şey rüya olsaydı…

 


Yorumlar

  1. Bazı kişiler tuzak kurar tuzak diyoruz çünkü iyi niyetle yapılır ama farkında olmadan zarar verir :)

    YanıtlaSil
  2. İnsanlara her istediğini yerine getirdigimizde daha absürt isteklerini yerine getirmemiz gerekiyor ve en çok zararı yine o kişiye vermiş oluyoruz.

    YanıtlaSil
  3. Hiç eksiklik yaşamayan çocuklar büyüdükçe hayatın içinde eksik bireyler olabiliyorlar.

    YanıtlaSil
  4. Yetiştiren şeyin ne olduğunu,
    biz öğrenemedik
    bizden öncekiler unuttu
    onlardan öncekiler anlatmadı..
    böylelikle yavaş yavaş toplum tuna ve benzerleriyle doldu.. adına Y kuşağı Z kuşağı dememiz aslında kendi hatamızı örtme çabamız gibi geliyor artık.. bence bedel ödeyen kuşak var ve ödemeyen var. Gerisi laf-ı güzaf..

    YanıtlaSil
  5. Evet gerçekten de son paragraf her şeyi gayet iyi özetliyor. Denge ve kıvam hayatın her alanında olduğu gibi ilişkilerinde vaz geçilmez ölçüsü.

    YanıtlaSil
  6. Evetler değil hayırlar yetiştirir çocuklarımızı. Zorluk yaşayan çocuk problem çözme marifeti kazanabiliyor. En zararlısı ise onları tok bırakmak bu hayatta halbuki sadece tok olmaları için gereken marifeti kazandırmaktı asıl mesele.

    YanıtlaSil
  7. Gerçekten bu hiç değişmedi aman oğlum , kızım ağlamasın diyen ailelerin sonunda kendilerinin ağlaması...

    YanıtlaSil
  8. Ve bütün bunların hepsi iyi niyet altında yapılan kötülükler...

    YanıtlaSil
  9. Bu yazıdan şunu da anlıyoruz iyi niyet de olsa her şeyin ama her şeyin aşırısı zarar veriyor insana... umarım bu yazıdan ders alırız...

    YanıtlaSil
  10. Bu hayatta herkes ödemesi gereken bedeli ödeyecek er yada geç ödeyecek. Maalesef ebeveynler çocuğunun ödemesi gereken bedeli kendisi ödeyerek onların bedelini geciktiriyorlar

    YanıtlaSil
  11. Her nerede merhamet kılıfına girmiş gibi görünen taviz bataklığı var ise orada kesinlikle bağımlılık ağacının kökleri de beraberinde var demektir.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar