Bizim Osman, İstanbul’un hareketli ama bir o kadar da yalnızlaştırıcı karmaşasında büyümüş, sessiz ve içine kapanık bir gençti. Her sabah, güneş doğmadan önce uyanır, evden çıkmadan önce kendine vakit ayırır, düşüncelerini toparlardı. İş yerinde herkes tarafından saygı duyulan ama çok az kişi tarafından gerçekten tanınan biriydi. Şirketin muhasebe departmanında, rakamlar ve belgeler arasında kendine ait küçük bir dünya kurmuştu. Bu dünya, dışarıdaki gürültüden ve kaostan uzak, sakin ve düzenliydi.
Şirketteki diğer çalışanlar, Osman’ın sessizliğini tuhaf bulsa da onun çalışkanlığını ve disiplinini takdir ederdi. Osman, hiçbir zaman öne çıkmazdı; ne toplantılarda fikirlerini söylerdi ne de iş arkadaşlarıyla fazla sohbet ederdi. O‘nun için iş, sadece işti; kişisel ilişkiler, sosyal etkinlikler ya da dedikodular, ona göre değildi. İşini en iyi şekilde yapar, sonra sessizce evine dönerdi.
Bir gün, şirkete yeni bir üst düzey yönetici atandı: Ali Bey. Ali Bey, Osman’ın tam zıddıydı. O, hayat dolu, konuşkan ve enerjik biriydi. Hayatın her anını dolu dolu yaşamayı seven, espri anlayışı yüksek, sosyal bir karakterdi. Ofise geldiği ilk gün, tüm çalışanlarla tanışmış, her biriyle sohbet etmişti. Ali Bey’in bu pozitif enerjisi, kısa sürede şirketteki herkesin dikkatini çekti. İnsanlar, onunla çalışmaktan, onun enerjisinden etkilenmekten mutlu oluyorlardı.
Ali Bey, Osman’ın masasına uğradığında, ona sıcak bir gülümsemeyle “Merhaba Osman, ben Ali. Bir kahve içip biraz sohbet edelim mi?” diye sormuştu. Osman, bu teklife şaşırmış, kısa bir tereddütten sonra, bitirmeye niyet ettiği işlerini sebep göstererek kibarca reddetmişti. Ali Bey, O’nun bu mesafeli tavrını fark etmişti, ama pes etmeye niyeti yoktu. Zamanla, Ali Bey, Osman’ın yanına daha sık uğramaya, onunla küçük sohbetler başlatmaya çalıştı. Ancak Osman, Ali Bey’in enerjik ve hızlı yaklaşımına alışık değildi ve mesafesini korumaya devam etti.
Ali Bey, Osman’ı anlamaya çalışıyordu. Neden bu kadar sessizdi? O‘nunla ilgili neyin farklı olduğunu merak ediyordu. Belki de, sadece zaman ve sabır gerekiyordu. Ali Bey, Osman’a zorla yaklaşmak yerine, onun ritmine uyum sağlamaya karar verdi. Artık Osman’ın sessizliğine saygı gösteriyor, ona küçük jestlerle yaklaşmaya çalışıyordu. Bazen öğle yemeğinde yanına oturup, sessizce onunla yemek yiyor, bazen de sabahları ona kahve getiriyordu. Bu küçük adımlar, yavaş yavaş Osman’ın duvarlarını aşmaya başladı.
Şirkette büyük bir proje yürütülmeye başlandığında, herkesin dikkatle ve özenle çalışması gerekiyordu. Proje, hem yoğun hem de karmaşık bir süreçti ve küçük bir hata bile büyük sonuçlar doğurabilirdi. Ancak, işler beklenmedik bir şekilde karıştı. Proje dosyaları kaybolmuş, belgeler birbirine girmişti. Şirket çalışanları panik halinde çözüm ararken, Ali Bey durumu kontrol altına almaya çalışıyordu. Ancak, ofisteki bu kaos ortamında kimse ne yapacağını bilemez haldeydi.
Ali Bey, odasına çekilip bir an durup düşündü. Sonra aklına Osman geldi. Sessizliği ve dikkatli çalışmasıyla bilinen bu genç adam, tam da böyle bir durumda yardımcı olabilirdi. Ali Bey, hızlı adımlarla Osman’ın masasına gitti. Osman, her zamanki gibi sakin ve odaklanmış bir şekilde çalışıyordu. Onun masasında, kaybolduğu sanılan dosyalar düzenli bir şekilde sıralanmıştı. Osman, hiçbir telaşa kapılmadan, adım adım işleri çözüyordu.
Ali Bey, bu anı izlerken derin bir nefes aldı. Osman’ın bu sakinliği, onun kaos anındaki en büyük silahıydı. Ali Bey, Osman’ın yanına yaklaşıp “Osman, şu kaos içinde nasıl bu kadar sakin kalabiliyorsun?” diye sordu. Osman, Ali Bey’e dönüp ilk kez gerçekten içten bir gülümsemeyle cevap verdi: “Her şeyin bir zamanı ve sırası var Ali Bey. Bazen hızla değil, yavaşça ilerlemek en iyisidir. Sakin kalmak, olayları daha net görmemi sağlıyor.”
Ali Bey, Osman’ın bu sözlerinden çok etkilenmişti. O günden sonra, Osman’a karşı bakış açısı tamamen değişti. Onun sessizliğini artık bir eksiklik olarak değil, bir güç olarak görüyordu. Aynı zamanda, Osman da Ali Bey’in enerjisini daha iyi anlamaya başlamıştı. Onun neşesi ve hareketliliği, iş yerinde bir dinamizm meydana getiriyordu ve Osman bu dinamizmin kendisine de fayda sağladığını fark etti. Zamanla Osman ve Ali Bey arasında güçlü bir dostluk gelişti. İkisi de birbirlerinden bir şeyler öğrendi. Ali Bey, Osman’dan sakin kalmayı, kararlarını daha dikkatli ve planlı bir şekilde almayı öğrenirken, Osman da Ali Bey’den sosyal yaklaşımı ve iş arkadaşlarıyla daha iyi iletişim kurabilmeyi öğrenmişti. Bu dostluk, sadece ikiliyi değil, tüm iş yerini olumlu yönde etkiledi. Çalışanlar, bu iki zıt karakterin uyumunu gördükçe, farklılıkların aslında bir güç olduğunu anlamaya başladılar.
Osman ve Ali Bey, iş yerinde birbirlerini tamamlayan bir ekip haline geldiler. Onların hikayesi, iş yerinde farklı karakterlerin uyum içinde çalışarak büyük başarılara imza atabileceğini gösteren bir örnek oldu. Farklılıkların uyumu, sadece iş yerinde değil, hayatın her alanında büyük bir güçtür baktığımızda. Osman ve Ali Bey, bu uyumu yakalamış ve şirketlerine hem verimlilik hem de dostluk kazandırmışlardı.
Farklılıkların uyumu, çok nadir bir araya gelecek olan ama bir araya geldiklerinde de tadından yenmeyen şu iki birlikteliğin de formülü aslında: Fayda ve Keyif…
Anlıyoruz ki, zıtlıkların bereketi, her konuda, her ortamda ve her kim olursa olsun, insanın gerçekten lehinde…
Peki insanların birbirlerinden farklı olmasının sebebi ne? Bizlerdeki yazılımlarda ne gibi bir farklılık var, daha doğrusu Kim Kimdir?
Farklılıkları görüp uyumlanan hayatını kolaylaştırır. Aksi durumda hayat çok zor...
YanıtlaSilBiz genelde bizden farklı olanları değil bize benzeyen insanlarla bir araya geliyoruz. Çok hızlı olanlar yavaşlıktan, yavaş olanlarda hızlılıktan rahatsız. Yazıda da değinildiği gibi aslında farklı olan faydalı özelliği kendimize katmak ne kadar da değerliymiş. Keşke daha erken farketseydim.
YanıtlaSilFarklılıklar insana gerçek ten fayda sağlyor ama insan pek bunu bilmiyor 🍃
YanıtlaSilBizim gibi hayatı yaşamayan insanlar, görmediklerimizi, fark etmediklerimizi fark edip görüyorsa bizim gibi olmayanlar aslında bizim için şifa gibi görünüyor.
YanıtlaSilBenim etrafımda da öyle, ben de zaman zaman dahil insanlar birbirlerini çoğu zaman hiç benim tarzım değil diyip tamamen ilişkiyi kesiyorlar. Bu bakış açısıyla bakmak hoşuma gitti.
YanıtlaSilinsana zıttı iyi gelecekken neden ona yaklaşmakta zorlanır acaba?
YanıtlaSilİnsan kendisinden farklı olandan kaçarak değil ona yaklaşarak gelişiyor hayatta.
YanıtlaSilFarklılıkların uymu gerçekten çok öğretici ve kişiyi geliştirici bir yazı olmuş... Bunu tüm ekip çalışması yapan, insanların okuması gerektiğini düşünüyorum... Yazıların devamını merakla bekliyorum.. Aceba daha neler öğreteceksiniz bana..
YanıtlaSilHayat farklılıklarla güzel :)
YanıtlaSilFarkı fark etmek, iletişimin anahtarlarındandır. Farklılıklar insanları geliştirir ve hedefe ulaştırır. Farklılıklar ile uyum ve ahenk içinde olmak bize daha konforlu bir hayat sunar.
YanıtlaSilHer insan farklıdır ve potansiyeli ni bizim anladığımız şekilde göstermek zorunda değil ..
YanıtlaSil'Zıt olanlar gelişir' demek doğru olur diye düşünüyorum...
YanıtlaSilDış görünüşte hepimiz insanız ama aslında içerde farklıyız ve bunu lehimize kullanınca çok iyi oluyor, emeğinize sağlık.
YanıtlaSilHayatta herkesin iyi olduğu yerler vardır, aynı zamanda eksik olduğu yerler vardır. Mesele eksik yanlarımızı bilip bu konuda iyi olanlardan kendimize deneyim transferi yapmalıyız. İyi yönlerimizlede başkalarının ihtiyaçlarını gidererek fayda sağlamalıyız. Kriz anında olaylara dışardan bakıp çözüm bulmalıyız.
YanıtlaSilFarklılığı yönetebilmek kazandırıyor
YanıtlaSilFarklılıklar çok güzel bir şey, daha güzel olansa bizden farklı olanların iyi yanlarını alabilmek
YanıtlaSilKendine karakter katan insanların tadına doyum olmaz. Elinize sağlık...
YanıtlaSilİnsan kendinden farklı olandan kaçıyor. Farklılıkları birleştirebilme, işte asıl meselemiz. Peki ama nasıl?
YanıtlaSilÇevremize bakıyorum çoğunluk eşlerin bu şekilde olduğunu görüyorum. Tencere kapak gibiler. Birbirlerine uyumlanan çiftlerin keyifli ilişkiler yaşadığını görüyorum. yazı da buna bir örnek olmuş.
YanıtlaSil